filmov
tv
Mimar Sinan Kimdir? Türk mimarlık tarihinin en büyük ismi Mimar Sinan'ın Hayatı
Показать описание
Ayrıcalıklardan yararlanmak için bu kanala katılın:
Bu çalışmamızda Mimar Sinan kimdir? , Mimar Sinan Eserleri Neler? , Mimar Sinan Mihrimah Sultan Aşkı? , Mimar Sinan'ın gerçek adı nedir? , Mimar Sinan nereli? , Mimar Sinan Türk mü? , Mimar Sinan mezarı nerede? gibi soruların yanıtlarını bulabilirsiniz?
Türk mimarlık tarihinin en büyük ismi şüphesiz mimar sinan'dır. Sinan sadece osmanlı mimarisinin değil dünyanın da en büyük mimarlarından birisidir. Kanuni sultan süleyman dahil üç büyük osmanlı padişahı döneminde yaşamış, dünyanın en büyük mimar ve yapı sanatçılarındandır.
Mimar sinan, üzerine bir ders verilebilecek kadar, onlarca farklı çalışma yapılabilecek kadar önemli bir şahsiyettir. Onun hakkında ve eserleri hakkında hala düşünülmekte, çalışılmakta, mimari yönden faydaları denenmektedir. Koca sinan, günümüzde her ne kadar mimarlığı ile bilinse bile, onun bir dönem yeniçeri olmuşluğu da vardır. Kanuni sultan süleyman ile sayısız sefere çıkmış ve başarılar elde etmiştir. Burada bol bol coğrafyaları gezdiği için gözlem yapma fırsatı da bulmuştur. Bu gözlemler ileride onun yaptığı eserlere çok şey katmasını sağlamıştır. Mimar sinan’ın hayatıyla ilgili en geniş bilgiler, çağdaşı ve yakın dostu olan şair sâî mustafa çelebi’nin kaleme aldığı tezkiretü’l-bünyân’da bulunur. (1586-1587) kaleme alındığı düşünülen bu tezkire, mimar sinan’ın anlattıklarından derlenmiş hayat hikâyesi ve eserlerinin dökümünden oluşmaktadır. Yine sâî çelebi tarafından yazılmış olan tezkiretü’l-ebniye, benzer içerikte bilgilerle geliştirilmiş olmakla birlikte her iki kaynakta verilen yapılar listesinin birbirini tutmadığı, ancak kısmen birbirini tamamladığı görülür.
Ne zaman doğduğu kesin olarak bilinmemekle birlikte doğumu 1491'in öncesi olarak tarihlenmektedir. Doğum adıyla sinaneddin yusuf veya abdulmennan oğlu sinan kayseri'nin agrianos (günümüzdeki ağırnas) köyünde ermen veya rum ya da hristiyan türk, olarak doğduğu düşünülmektedir.
1511'de yavuz sultan selim zamanında devşirme olarak istanbul'a gelmiş yeniçeri ocağına alınmıştı. Hangi tarihte devşirildiği bilinmemekle birlikte istanbul’a geldiğinde yirmi iki yaşında olduğu ileri sürülür. Ayasofya camii’ne yakın bir yerde atmeydanı’na bakan bir okulda eğitimine başladığı anlaşılmaktadır. Bu eğitiminin de ne kadar sürdüğü belli değildir. Bu sırada kendi isteğiyle neccârlık sanatına eğilim gösterdiğini bizzat kendisi belirtir. Âdet olduğu üzere devşirilen çocuk bir ön eğitimden geçmek üzere köklü osmanlı ailelerinden birinin yanına verilir, bu beraberlik sırasında islâm dini kadar türkçe’yi de öğrenmesi sağlanırdı. İlginçtir ki sinan’ın bir aile yanına verildiğini gösteren hiçbir kayıt yoktur. Ayrıca daha erken yaşlarda şiir yazdığı açıktır. Bir başka deyişle onun konuştuğu dil baştan beri türkçe idi. 22 yaşında, yavuz sultan selim’in hükümdarlığı sırasında başlatılan ve rumeli‘de olduğu gibi anadolu‘dan da asker devşirmeyi öngören yeni bir uygulama nedeniyle istanbul‘a gelişinin ardından, orduya asker yetiştiren acemi oğlanlar ocağı‘na giren ve dülgerliği öğrenen sinan, burada eğitim alırken mimarlığa özenmiş, vatanın bağlarında ve bahçelerinde suyolları yapmak, kemerler meydana getirmek istemiştir. Acemi oğlanlar ocağı'nda dülgerliği öğrenen sinan, yapı işlerinde çalışmış; bu çalışmalar sırasında da dönemin önde gelen mimarlarının yanında çalışma fırsatını da elde etmiştir.
Mimar sinan'ın arkadaşı şair ve nakkaş sai mustafa çelebi tarafından mimar sinan'ın ağzından yazılan, mimar sinan'ın hayatını ve eserlerini anlattığı eser. Tezkiretü'l-bünyan da şu ifadelere yer verilmiştir: "bu değersiz kul, sultan selim han'ın saltanat bahçesinin devşirmesi olup, kayseri sancağından oğlan devşirilmesine ilk defa o zaman başlanmıştı. Acemi oğlanlar arasından sağlam karakterlilere uygulanan kurallara bağlı olarak kendi isteğimle dülgerliğe seçildim. Ustamın eli altında, tıpkı bir pergel gibi ayağım sabit olarak merkez ve çevreyi gözledim. Sonunda yine tıpkı bir pergel gibi yay çizerek, görgümü artırmak için diyarlar gezmeye istek duydum. Bir zaman padişah hizmetinde arap ve acem ülkelerinde gezip tozdum. Her saray kubbesinin tepesinden ve her harabe köşesinden bir şeyler kaparak bilgi, görgümü artırdım. İstanbul'a dönerek zamanın ileri gelenlerinin hizmetinde çalıştım ve yeniçeri olarak kapıya çıktım."
Bu çalışmamızda Mimar Sinan kimdir? , Mimar Sinan Eserleri Neler? , Mimar Sinan Mihrimah Sultan Aşkı? , Mimar Sinan'ın gerçek adı nedir? , Mimar Sinan nereli? , Mimar Sinan Türk mü? , Mimar Sinan mezarı nerede? gibi soruların yanıtlarını bulabilirsiniz?
Türk mimarlık tarihinin en büyük ismi şüphesiz mimar sinan'dır. Sinan sadece osmanlı mimarisinin değil dünyanın da en büyük mimarlarından birisidir. Kanuni sultan süleyman dahil üç büyük osmanlı padişahı döneminde yaşamış, dünyanın en büyük mimar ve yapı sanatçılarındandır.
Mimar sinan, üzerine bir ders verilebilecek kadar, onlarca farklı çalışma yapılabilecek kadar önemli bir şahsiyettir. Onun hakkında ve eserleri hakkında hala düşünülmekte, çalışılmakta, mimari yönden faydaları denenmektedir. Koca sinan, günümüzde her ne kadar mimarlığı ile bilinse bile, onun bir dönem yeniçeri olmuşluğu da vardır. Kanuni sultan süleyman ile sayısız sefere çıkmış ve başarılar elde etmiştir. Burada bol bol coğrafyaları gezdiği için gözlem yapma fırsatı da bulmuştur. Bu gözlemler ileride onun yaptığı eserlere çok şey katmasını sağlamıştır. Mimar sinan’ın hayatıyla ilgili en geniş bilgiler, çağdaşı ve yakın dostu olan şair sâî mustafa çelebi’nin kaleme aldığı tezkiretü’l-bünyân’da bulunur. (1586-1587) kaleme alındığı düşünülen bu tezkire, mimar sinan’ın anlattıklarından derlenmiş hayat hikâyesi ve eserlerinin dökümünden oluşmaktadır. Yine sâî çelebi tarafından yazılmış olan tezkiretü’l-ebniye, benzer içerikte bilgilerle geliştirilmiş olmakla birlikte her iki kaynakta verilen yapılar listesinin birbirini tutmadığı, ancak kısmen birbirini tamamladığı görülür.
Ne zaman doğduğu kesin olarak bilinmemekle birlikte doğumu 1491'in öncesi olarak tarihlenmektedir. Doğum adıyla sinaneddin yusuf veya abdulmennan oğlu sinan kayseri'nin agrianos (günümüzdeki ağırnas) köyünde ermen veya rum ya da hristiyan türk, olarak doğduğu düşünülmektedir.
1511'de yavuz sultan selim zamanında devşirme olarak istanbul'a gelmiş yeniçeri ocağına alınmıştı. Hangi tarihte devşirildiği bilinmemekle birlikte istanbul’a geldiğinde yirmi iki yaşında olduğu ileri sürülür. Ayasofya camii’ne yakın bir yerde atmeydanı’na bakan bir okulda eğitimine başladığı anlaşılmaktadır. Bu eğitiminin de ne kadar sürdüğü belli değildir. Bu sırada kendi isteğiyle neccârlık sanatına eğilim gösterdiğini bizzat kendisi belirtir. Âdet olduğu üzere devşirilen çocuk bir ön eğitimden geçmek üzere köklü osmanlı ailelerinden birinin yanına verilir, bu beraberlik sırasında islâm dini kadar türkçe’yi de öğrenmesi sağlanırdı. İlginçtir ki sinan’ın bir aile yanına verildiğini gösteren hiçbir kayıt yoktur. Ayrıca daha erken yaşlarda şiir yazdığı açıktır. Bir başka deyişle onun konuştuğu dil baştan beri türkçe idi. 22 yaşında, yavuz sultan selim’in hükümdarlığı sırasında başlatılan ve rumeli‘de olduğu gibi anadolu‘dan da asker devşirmeyi öngören yeni bir uygulama nedeniyle istanbul‘a gelişinin ardından, orduya asker yetiştiren acemi oğlanlar ocağı‘na giren ve dülgerliği öğrenen sinan, burada eğitim alırken mimarlığa özenmiş, vatanın bağlarında ve bahçelerinde suyolları yapmak, kemerler meydana getirmek istemiştir. Acemi oğlanlar ocağı'nda dülgerliği öğrenen sinan, yapı işlerinde çalışmış; bu çalışmalar sırasında da dönemin önde gelen mimarlarının yanında çalışma fırsatını da elde etmiştir.
Mimar sinan'ın arkadaşı şair ve nakkaş sai mustafa çelebi tarafından mimar sinan'ın ağzından yazılan, mimar sinan'ın hayatını ve eserlerini anlattığı eser. Tezkiretü'l-bünyan da şu ifadelere yer verilmiştir: "bu değersiz kul, sultan selim han'ın saltanat bahçesinin devşirmesi olup, kayseri sancağından oğlan devşirilmesine ilk defa o zaman başlanmıştı. Acemi oğlanlar arasından sağlam karakterlilere uygulanan kurallara bağlı olarak kendi isteğimle dülgerliğe seçildim. Ustamın eli altında, tıpkı bir pergel gibi ayağım sabit olarak merkez ve çevreyi gözledim. Sonunda yine tıpkı bir pergel gibi yay çizerek, görgümü artırmak için diyarlar gezmeye istek duydum. Bir zaman padişah hizmetinde arap ve acem ülkelerinde gezip tozdum. Her saray kubbesinin tepesinden ve her harabe köşesinden bir şeyler kaparak bilgi, görgümü artırdım. İstanbul'a dönerek zamanın ileri gelenlerinin hizmetinde çalıştım ve yeniçeri olarak kapıya çıktım."
Комментарии