filmov
tv
Peygamberimiz Neden Hayatı Boyunca Bir Kere Olsun Ezan Okumamıştır? Sebebini Öğrenince Şaşıracaksnız
Показать описание
Es-selamü aleyküm ve rahmetullahi Teâlâ ve berakatühü! Fazileti hakkında onca hadis-i şerif olmasına rağmen Peygamber Efendimiz (a.s) neden hayatında bir kere dahi olsun ezan okumamıştır. İşte oldukça merak konusu olan bu sorunun cevabına gelin hep birlikte bakalım.
Günde beş kere dinlemekle şerefyab olduğumuz ezan, namaz vaktinin girdiğini ilan etmek ve Müslümanları camiye namaz kılmaya davet eden bir nidadır. Ezan aynı zamanda imana, tevhide ve manevî kurtuluşa bir çağrı, sünnet-i hüda ve İslâm’ın şiarıdır.
Bir gün Allâh Resûlü, halkı namaza dâvet şeklinin nasıl olması gerektiği husûsunu ashâbıyla istişâre ediyordu.
Bâzısı; “Namaz vakti geldiği zaman bir sancak dikelim, Müslümanlar onu gördüklerinde birbirlerine haber versinler.” dedi. Fakat Peygamber Efendimiz bu teklifi beğenmedi.
Yahûdî borusu çalınması teklif edildi, onu da beğenmedi: “Bu, Yahûdîlerin âletidir.” buyurdu.
Çan çalınmasından bahsedildi. Peygamber Efendimiz: “O da Hıristiyanların işidir.” buyurdu.
Resûlullâh’ın derdiyle dertlenen Abdullâh bin Zeyd (r.a.) oradan ayrılıp gitti. Uyku ile uyanıklık arasında iken kendisine ezân-ı Muhammedî lutfedildi. Hemen Resûlullâh’ın yanına giderek:
“−Ben uyku ile uyanıklık arasında iken biri gelip bana ezânı öğretti.” dedi.
Hz. Ömer de aynı rüyâyı görmüştü. Bunun üzerine Allâh Resûlü:
“−Ey Bilâl kalk ve Abdullâh bin Zeyd’in söylediklerini aynen tatbîk et!” buyurdu.
Hz. Bilâl (r.a.) de Abdullâh’ın söylediklerini aynen tatbîk etti ve o gür sadâsıyla semâlar adeta ezan sesiyle yankılanıverdi ve böylece yeryüzünde ezan okuyanların ilki olma şerefine nail oldu. (Ebû Dâvûd, Salât, 27/498)
Peki, Peygamberimiz (a.s) neden hayatı boyunca bir kere dahi olsun ezan okumamıştır. Elbette âlimler bunun birkaç nedeni olduğunu ifade etmişler ve bunu 5 maddede şöyle izah etmişlerdir.
1- Malumunuz ezan, bir davettir. Eğer peygamberimiz (a.s) ezan okurken "Hayye ala el-Salah - Hayye ala el-Felah" dediğinde, bu kesin bir emir olmuş olacaktı ki bu da onu duyan herkesin hemen Allah'a ve Resulü'ne itaat için namaza icabet etmesini zorunlu kılacaktı. Kişi eğer davete icabetten geri kalırsa Rasulullah’a itaatsizlik etmiş ve büyük günah işlemiş olacaktı. Çünkü Rabbimiz: “Allah'a ve Peygamber'e itaat edin!” (Âl-i İmran, 3/32) buyurmaktadır. Bir hadis-i şerifinde Resûlullah (a.s):
“İstemeyenler (yüz çevirenler) dışında, ümmetimin tamamı Cennet’e girer” buyurdu. Bunun üzerine:
- Ey Allah’ın Rasulü, Cennet’e girmeyi kim istemez ki? denildi. Peygamber Efendimiz:
– “Bana itaat edenler Cennet’e girer, bana karşı gelenler (emrime icabet etmeyenler) ise Cennet’i istememiş demektir” buyurdu. (Buhârî, İ’tisâm 2)
2- Bir başka neden de; Peygamberimiz birçok işlerle meşgul olduğundan ve ezan da bir emanet olduğundan, o ezan emanetini sahabilerine teslim etmiştir. İmamın kefil ve sorumlu, ezanın emanet ve müezzinin de emanetçi ve vekil olduğunu da özellikle vurgulamıştır. Bu yüzden ezan emanetini ashabına teslim etmiştir.
Evet, müezzin emanetçidir. Çünkü dünyanın dört bir yanında Müslümanlar, müezzinin ezan sesini duymadan oruçlarını açmıyor veya namazlarını kılmıyorlar? Yani aslında tüm Müslümanlar oruçlarını ve namazlarını bir nevi müezzine güvenip emanet ettiği için Peygamberimiz müezzine emanetçi demiştir.
3- Ezan okumamasının üçüncü bir sebebi, eğer peygamberimiz (a.s) ezanı sesli olarak okumuş olsaydı, (eşhedü enne muhammeden rasulüllah) diyerek kendi nefsine şahadet etmesi gerekirdi ki, bu da peygamber (a.s) hakkında caiz olmazdı.
4- Eğer peygamberimiz (a.s) ezanı okumuş olsaydı ve; “Ben şahadet ederim ki, ALLAH’tan başka ilâh yoktur. Ve (ben şahadet ederim ki) Muhammed Allah’ın Resulüdür” demesi gerekirdi ve o zaman da özellikle dışarıdan ziyarete gelip onu tanımayanlar peygamberin sanki kendisinden başkası olduğu vehmine kapılabilirlerdi. Ya da münafıklar bakın Muhammed kendi propagandasını yapıyor diye fitne çıkarabilirlerdi.
5- Diğer yandan Peygamberimiz her daim meşgul idi ve namaz vakitlerinde ve diğer vakitlerde tebliğ işleriyle, ümmetin ihtiyaç ve sorunlarıyla ilgilendiği ve ezan vakitlerinin de takip noktasında dikkat gerektirdiği için vakit takibi ve ezan okuma işlemini başkalarına vermiştir.
Arkadaşlar! Şunu da ifade etmek gerekir ki elbette peygamberimizin hayatında hiç ezan okumaması ne ezanın ne de müezzinin önemini azaltmaz.
Bir hadis-i şerifte şöyle buyurmaktadır:
"Müezzinler kıyamet günü insanların en uzun boylu olanlarıdır." (Müslim ve Ahmed b. Hanbel)
Yine Rasûlüllah (a.s) şöyle buyurdular: "Müezzinin günahları sesinin ulaştığı yerleri de doldursa dahi affolunur. Kıyamet gününde yaş ve kuru sesini duyan her şey onun lehine şahitlik eder." (Ebu Davûd, Tirmizi'den naklen et-Tac, I,161).
Rabbim! Ezanlarımızı dindirme. Bayrağımızı indirme. Namusumuzu ve şerefimizi düşman çizmesi altında ezdirme. Âmin.
Günde beş kere dinlemekle şerefyab olduğumuz ezan, namaz vaktinin girdiğini ilan etmek ve Müslümanları camiye namaz kılmaya davet eden bir nidadır. Ezan aynı zamanda imana, tevhide ve manevî kurtuluşa bir çağrı, sünnet-i hüda ve İslâm’ın şiarıdır.
Bir gün Allâh Resûlü, halkı namaza dâvet şeklinin nasıl olması gerektiği husûsunu ashâbıyla istişâre ediyordu.
Bâzısı; “Namaz vakti geldiği zaman bir sancak dikelim, Müslümanlar onu gördüklerinde birbirlerine haber versinler.” dedi. Fakat Peygamber Efendimiz bu teklifi beğenmedi.
Yahûdî borusu çalınması teklif edildi, onu da beğenmedi: “Bu, Yahûdîlerin âletidir.” buyurdu.
Çan çalınmasından bahsedildi. Peygamber Efendimiz: “O da Hıristiyanların işidir.” buyurdu.
Resûlullâh’ın derdiyle dertlenen Abdullâh bin Zeyd (r.a.) oradan ayrılıp gitti. Uyku ile uyanıklık arasında iken kendisine ezân-ı Muhammedî lutfedildi. Hemen Resûlullâh’ın yanına giderek:
“−Ben uyku ile uyanıklık arasında iken biri gelip bana ezânı öğretti.” dedi.
Hz. Ömer de aynı rüyâyı görmüştü. Bunun üzerine Allâh Resûlü:
“−Ey Bilâl kalk ve Abdullâh bin Zeyd’in söylediklerini aynen tatbîk et!” buyurdu.
Hz. Bilâl (r.a.) de Abdullâh’ın söylediklerini aynen tatbîk etti ve o gür sadâsıyla semâlar adeta ezan sesiyle yankılanıverdi ve böylece yeryüzünde ezan okuyanların ilki olma şerefine nail oldu. (Ebû Dâvûd, Salât, 27/498)
Peki, Peygamberimiz (a.s) neden hayatı boyunca bir kere dahi olsun ezan okumamıştır. Elbette âlimler bunun birkaç nedeni olduğunu ifade etmişler ve bunu 5 maddede şöyle izah etmişlerdir.
1- Malumunuz ezan, bir davettir. Eğer peygamberimiz (a.s) ezan okurken "Hayye ala el-Salah - Hayye ala el-Felah" dediğinde, bu kesin bir emir olmuş olacaktı ki bu da onu duyan herkesin hemen Allah'a ve Resulü'ne itaat için namaza icabet etmesini zorunlu kılacaktı. Kişi eğer davete icabetten geri kalırsa Rasulullah’a itaatsizlik etmiş ve büyük günah işlemiş olacaktı. Çünkü Rabbimiz: “Allah'a ve Peygamber'e itaat edin!” (Âl-i İmran, 3/32) buyurmaktadır. Bir hadis-i şerifinde Resûlullah (a.s):
“İstemeyenler (yüz çevirenler) dışında, ümmetimin tamamı Cennet’e girer” buyurdu. Bunun üzerine:
- Ey Allah’ın Rasulü, Cennet’e girmeyi kim istemez ki? denildi. Peygamber Efendimiz:
– “Bana itaat edenler Cennet’e girer, bana karşı gelenler (emrime icabet etmeyenler) ise Cennet’i istememiş demektir” buyurdu. (Buhârî, İ’tisâm 2)
2- Bir başka neden de; Peygamberimiz birçok işlerle meşgul olduğundan ve ezan da bir emanet olduğundan, o ezan emanetini sahabilerine teslim etmiştir. İmamın kefil ve sorumlu, ezanın emanet ve müezzinin de emanetçi ve vekil olduğunu da özellikle vurgulamıştır. Bu yüzden ezan emanetini ashabına teslim etmiştir.
Evet, müezzin emanetçidir. Çünkü dünyanın dört bir yanında Müslümanlar, müezzinin ezan sesini duymadan oruçlarını açmıyor veya namazlarını kılmıyorlar? Yani aslında tüm Müslümanlar oruçlarını ve namazlarını bir nevi müezzine güvenip emanet ettiği için Peygamberimiz müezzine emanetçi demiştir.
3- Ezan okumamasının üçüncü bir sebebi, eğer peygamberimiz (a.s) ezanı sesli olarak okumuş olsaydı, (eşhedü enne muhammeden rasulüllah) diyerek kendi nefsine şahadet etmesi gerekirdi ki, bu da peygamber (a.s) hakkında caiz olmazdı.
4- Eğer peygamberimiz (a.s) ezanı okumuş olsaydı ve; “Ben şahadet ederim ki, ALLAH’tan başka ilâh yoktur. Ve (ben şahadet ederim ki) Muhammed Allah’ın Resulüdür” demesi gerekirdi ve o zaman da özellikle dışarıdan ziyarete gelip onu tanımayanlar peygamberin sanki kendisinden başkası olduğu vehmine kapılabilirlerdi. Ya da münafıklar bakın Muhammed kendi propagandasını yapıyor diye fitne çıkarabilirlerdi.
5- Diğer yandan Peygamberimiz her daim meşgul idi ve namaz vakitlerinde ve diğer vakitlerde tebliğ işleriyle, ümmetin ihtiyaç ve sorunlarıyla ilgilendiği ve ezan vakitlerinin de takip noktasında dikkat gerektirdiği için vakit takibi ve ezan okuma işlemini başkalarına vermiştir.
Arkadaşlar! Şunu da ifade etmek gerekir ki elbette peygamberimizin hayatında hiç ezan okumaması ne ezanın ne de müezzinin önemini azaltmaz.
Bir hadis-i şerifte şöyle buyurmaktadır:
"Müezzinler kıyamet günü insanların en uzun boylu olanlarıdır." (Müslim ve Ahmed b. Hanbel)
Yine Rasûlüllah (a.s) şöyle buyurdular: "Müezzinin günahları sesinin ulaştığı yerleri de doldursa dahi affolunur. Kıyamet gününde yaş ve kuru sesini duyan her şey onun lehine şahitlik eder." (Ebu Davûd, Tirmizi'den naklen et-Tac, I,161).
Rabbim! Ezanlarımızı dindirme. Bayrağımızı indirme. Namusumuzu ve şerefimizi düşman çizmesi altında ezdirme. Âmin.
Комментарии