filmov
tv
ÂŞIK BABA SALİM...

Показать описание
SÖZ ...ÂŞIK BABA SALİM
SAY ...HETEMLİ
HAYATI....
ÂŞIK BABA SALİM
(1887-1956)
Asıl adı Mehmet Salim Öğütçen olan âşık, 15 Mart 1887’de Trabzon’un
İmaret mahallesinde doğmuştur. Vaizoğullarından Abdürrezzak Efendi’nin
oğludur. Öğrenimi, dayısından aldığı okuma dersleriyle sınırlı olan Salim, adeta
kendi kendini yetiştirmiştir. Küçük yaşlarda çalışmaya başlayan, seyyar satıcılık
ve fırıncılık yapan Salim, on dokuz yaşında saz çalmaya heves etmiş, çevredeki
âşıklarla tanışmış, onların toplantılarına katılarak saz ve söz sanatını
geliştirmeye çalışmıştır. I. Dünya Savaşı yıllarında askere giden Salim, askerlik
dönüşü çeşitli işler yapmış, çeşitli memurluklarda bulunmuştur.
Hecenin yanında aruzu da deneyen Salim’in şiirleri, Halk, Yeni Yol gibi
mahalli gazetelerde ve Akın, İnan gibi dergilerde yayınlanmıştır. Çevresinde,
anlattığı hikayeleriyle, destanlarıyla ünlenen ve Baba Salim olarak bilinen
Salim, şiirlerinde sade bir Türkçe kullanmıştır. Sağlığında şiirlerini Divân-ı
Baba Salim adıyla dört kitapçık halinde yayımlayan Baba Salim, 29 Aralık
1956’da Istanbul’da vefât etmiştir.
Ey sahil halkının büyük varlığı
Züğürtlük derdinin ilacı hamsi
Sen var iken kimse çekmez darlığı
Lutfeyle bizlere gel acı hamsi
İrinlen incenlen et bize akın
Hep sana âşıkız durma gel yakın
Zeytinyağı gibi gizlenme sakın
Bu ne çirkin iştir ne acı hamsi
Piyasaya bin bir muktekir doldu
Ashab-ı vicdanın renkleri soldu
Bak şansa ne büyük bir banger oldu
Eski bildiğimiz zurnacı hamsi
Yiyemez olmuşuz şekeri yağı
Yavanlıktan tutmaz dizlerin bağı
Recep Denizer’in şen olsun ağı
Sensin fukaranın güllacı hamsi
Vicdanın çizdiği yoldan sapanın
Bu sevimli halka hile yapanın
Zalim vurguncunun yıldız kapanın
Çalmalı sırtına kırbacı hamsi
Eğer alamazsak erzak bedeli
Şaşkına döneriz oluruz deli
Soğuktan oynarız hep çiftetelli
Baş edemez bizlen cezacı hamsi
Çok şükür ki sana el uzatan yok
Yoksa bir günceğiz gezemezdik tok
Nefes aldırırsın züğürde çok çok
Ey muazzam nimet ey hacı hamsi
Koca deryalarda yoktur sana eş
Mideye gıdasın vücuda ateş
İsterse kar yağsın vurmasın güneş
Seni yiyen görmez hiç sancı hamsi
Ey Salim bu sene hamsi çok iri
Güzel Trabzon’un odur Hızır’ı
Izgarada pişir ye diri diri
Bir keman da çalsın şakacı hamsi
Bir yıl görünmezsen artar kederim
Yetiş imdâdıma imanım hamsi
Yüzünü görünce bayram ederim
Sen olursun benim kurbanım hamsi
Maraza uğrarım hamsi demezem
İçerim tutuşur hamsi yemezem
Üstünü bir varil pekmezlemezem
Çıkar âsumâna dumanım hamsi
Kuyruğun tutarım mertoğlu merdim
Olsa da bir batman pişirip yerdim
Çok yeyip içince artarsa derdim
Olursun derdime dermanım hamsi
Hamsisin gezersin ulu deryâda
Pişince başlarsın âh ü feryâda
Aşkınla yanarım yetiş imdâda
Kurbanın olayım civânım hamsi
Salim hamsi yerim ben seve seve
Kamyonet yüklerim yetmezse deve
Düşürdüm mü seni bir gece eve
O gece keyfimden şâdânım hamsi
Hep bana vermişler dünya gamını
Başımı sevdâya saldım ağlarım
Güzeller elinden aşkın câmını
İçince hicrana daldım ağlarım
Yok mudur bu benim derdimi bilen
Gamlı gözlerimin yaşını silen
Ey siyah saçlı kız olayım kölen
Elemler içinde kaldım ağlarım
Düşünce gönlüme o güzel melek
Ahımdan sarsılır kubbe-i felek
Mecnun gibi sahra sahra gezerek
İnleyen sazımı çalıp ağlarım
Salim ayrılınca nazlı yârinden
Cihan hep tutuştu âh ü zârından
Elemli gurbetin yolcularından
Yârimden bir mektup aldım ağlarım
..........................................................................................................
Neler çekmekteyim yârın elinden
Hasret ateşiyle sarardım soldum
Sarmadan bir kere ince belinden
Hüzüne büründüm gam ile doldum
Felek ağu kattı tatlı aşıma
Ne garip serencam geçti başıma
Rahmeden olmuyor bu gözyaşıma
Bu fâni dünyada sanma ki güldüm
Şu kara bahtımdan neler sezerim
Sevda vü aşkımdan sanma bezerim
Hasretiyle sahra sahra gezerim
Leylâsın arayan bir Mecnun oldum
Ben yine zâlime gönül bağlarım
Bu yollarda geçti gençlik çağlarım
Yârimin aşkiyle durmaz ağlarım
Zannetme derdime bir derman buldum
Ey salim sevdiğim aklımı aldı
Ruhumu okşadı kalbimi çaldı
Kirpiğin ok edip bağrıma saldı
Görün ki ne müthiş yerden vuruldum
Nice yıldır ben o yârı ararım
Söyle sabâ söyle cânânım nerde
Sarstı semâları âh ile zârım
Uğrattı başımı bir büyük derde
Yanıyor yüreğim yâr ateşinde
Sanki bir Mecnun’um Leylâ peşinde
Sevdiğim ya on dört ya on beşinde
Bilemem yerde mi yoksa gökte mi
Ben bu dilber için yanar gezerim
Adını her yerde anar gezerim
Bülbülüm dikene konar gezerim
Göremem goncamı gözümde perde
Güzel kuş nâmemi götür ver yâra
Sabr etmez yüreğim hiç intizâra
Kaptırdım gönlümü bir inkisâra
Dönüyor yavrumun hayali serde
Bulunmaz cihanda onun bir eşi
Sevdiğim dünyanın akşam güneşi
Gönlümü her demde yakar ateşi
Gezerim ararım onu her yerde
Ey Salim hicranla ağlama yeter
Kavuşmam yakındır olma mükedder
Gurbet yolcuları verdiler haber
Dediler sevdiğin şimendiferde
SAY ...HETEMLİ
HAYATI....
ÂŞIK BABA SALİM
(1887-1956)
Asıl adı Mehmet Salim Öğütçen olan âşık, 15 Mart 1887’de Trabzon’un
İmaret mahallesinde doğmuştur. Vaizoğullarından Abdürrezzak Efendi’nin
oğludur. Öğrenimi, dayısından aldığı okuma dersleriyle sınırlı olan Salim, adeta
kendi kendini yetiştirmiştir. Küçük yaşlarda çalışmaya başlayan, seyyar satıcılık
ve fırıncılık yapan Salim, on dokuz yaşında saz çalmaya heves etmiş, çevredeki
âşıklarla tanışmış, onların toplantılarına katılarak saz ve söz sanatını
geliştirmeye çalışmıştır. I. Dünya Savaşı yıllarında askere giden Salim, askerlik
dönüşü çeşitli işler yapmış, çeşitli memurluklarda bulunmuştur.
Hecenin yanında aruzu da deneyen Salim’in şiirleri, Halk, Yeni Yol gibi
mahalli gazetelerde ve Akın, İnan gibi dergilerde yayınlanmıştır. Çevresinde,
anlattığı hikayeleriyle, destanlarıyla ünlenen ve Baba Salim olarak bilinen
Salim, şiirlerinde sade bir Türkçe kullanmıştır. Sağlığında şiirlerini Divân-ı
Baba Salim adıyla dört kitapçık halinde yayımlayan Baba Salim, 29 Aralık
1956’da Istanbul’da vefât etmiştir.
Ey sahil halkının büyük varlığı
Züğürtlük derdinin ilacı hamsi
Sen var iken kimse çekmez darlığı
Lutfeyle bizlere gel acı hamsi
İrinlen incenlen et bize akın
Hep sana âşıkız durma gel yakın
Zeytinyağı gibi gizlenme sakın
Bu ne çirkin iştir ne acı hamsi
Piyasaya bin bir muktekir doldu
Ashab-ı vicdanın renkleri soldu
Bak şansa ne büyük bir banger oldu
Eski bildiğimiz zurnacı hamsi
Yiyemez olmuşuz şekeri yağı
Yavanlıktan tutmaz dizlerin bağı
Recep Denizer’in şen olsun ağı
Sensin fukaranın güllacı hamsi
Vicdanın çizdiği yoldan sapanın
Bu sevimli halka hile yapanın
Zalim vurguncunun yıldız kapanın
Çalmalı sırtına kırbacı hamsi
Eğer alamazsak erzak bedeli
Şaşkına döneriz oluruz deli
Soğuktan oynarız hep çiftetelli
Baş edemez bizlen cezacı hamsi
Çok şükür ki sana el uzatan yok
Yoksa bir günceğiz gezemezdik tok
Nefes aldırırsın züğürde çok çok
Ey muazzam nimet ey hacı hamsi
Koca deryalarda yoktur sana eş
Mideye gıdasın vücuda ateş
İsterse kar yağsın vurmasın güneş
Seni yiyen görmez hiç sancı hamsi
Ey Salim bu sene hamsi çok iri
Güzel Trabzon’un odur Hızır’ı
Izgarada pişir ye diri diri
Bir keman da çalsın şakacı hamsi
Bir yıl görünmezsen artar kederim
Yetiş imdâdıma imanım hamsi
Yüzünü görünce bayram ederim
Sen olursun benim kurbanım hamsi
Maraza uğrarım hamsi demezem
İçerim tutuşur hamsi yemezem
Üstünü bir varil pekmezlemezem
Çıkar âsumâna dumanım hamsi
Kuyruğun tutarım mertoğlu merdim
Olsa da bir batman pişirip yerdim
Çok yeyip içince artarsa derdim
Olursun derdime dermanım hamsi
Hamsisin gezersin ulu deryâda
Pişince başlarsın âh ü feryâda
Aşkınla yanarım yetiş imdâda
Kurbanın olayım civânım hamsi
Salim hamsi yerim ben seve seve
Kamyonet yüklerim yetmezse deve
Düşürdüm mü seni bir gece eve
O gece keyfimden şâdânım hamsi
Hep bana vermişler dünya gamını
Başımı sevdâya saldım ağlarım
Güzeller elinden aşkın câmını
İçince hicrana daldım ağlarım
Yok mudur bu benim derdimi bilen
Gamlı gözlerimin yaşını silen
Ey siyah saçlı kız olayım kölen
Elemler içinde kaldım ağlarım
Düşünce gönlüme o güzel melek
Ahımdan sarsılır kubbe-i felek
Mecnun gibi sahra sahra gezerek
İnleyen sazımı çalıp ağlarım
Salim ayrılınca nazlı yârinden
Cihan hep tutuştu âh ü zârından
Elemli gurbetin yolcularından
Yârimden bir mektup aldım ağlarım
..........................................................................................................
Neler çekmekteyim yârın elinden
Hasret ateşiyle sarardım soldum
Sarmadan bir kere ince belinden
Hüzüne büründüm gam ile doldum
Felek ağu kattı tatlı aşıma
Ne garip serencam geçti başıma
Rahmeden olmuyor bu gözyaşıma
Bu fâni dünyada sanma ki güldüm
Şu kara bahtımdan neler sezerim
Sevda vü aşkımdan sanma bezerim
Hasretiyle sahra sahra gezerim
Leylâsın arayan bir Mecnun oldum
Ben yine zâlime gönül bağlarım
Bu yollarda geçti gençlik çağlarım
Yârimin aşkiyle durmaz ağlarım
Zannetme derdime bir derman buldum
Ey salim sevdiğim aklımı aldı
Ruhumu okşadı kalbimi çaldı
Kirpiğin ok edip bağrıma saldı
Görün ki ne müthiş yerden vuruldum
Nice yıldır ben o yârı ararım
Söyle sabâ söyle cânânım nerde
Sarstı semâları âh ile zârım
Uğrattı başımı bir büyük derde
Yanıyor yüreğim yâr ateşinde
Sanki bir Mecnun’um Leylâ peşinde
Sevdiğim ya on dört ya on beşinde
Bilemem yerde mi yoksa gökte mi
Ben bu dilber için yanar gezerim
Adını her yerde anar gezerim
Bülbülüm dikene konar gezerim
Göremem goncamı gözümde perde
Güzel kuş nâmemi götür ver yâra
Sabr etmez yüreğim hiç intizâra
Kaptırdım gönlümü bir inkisâra
Dönüyor yavrumun hayali serde
Bulunmaz cihanda onun bir eşi
Sevdiğim dünyanın akşam güneşi
Gönlümü her demde yakar ateşi
Gezerim ararım onu her yerde
Ey Salim hicranla ağlama yeter
Kavuşmam yakındır olma mükedder
Gurbet yolcuları verdiler haber
Dediler sevdiğin şimendiferde
Комментарии