ALTIN OLMAK VARKEN ... / İKİNDİ YAĞMURLARI

preview_player
Показать описание
“Kasem olsun, and olsun ki, imtihan edeceğiz sizi!” Allah, bilmediği bir şeyi öğrenmek için değil; bildiği o şeyi size de bildirmek için. “Bakın, karakteriniz bu sizin! İmmün sisteminiz bu! Kendinizi anlayın!.. Nereye kadar dayanıyorsunuz, nereye kadar dişinizi sıkıp sabrediyorsunuz?!.”
Korku ile, tehdit ile… Birini içeriye atınca, diğeri “Beni de atarlar!” diye korkar. Birinin malına el koyunca, öbürü “Benim malına da el koyarlar!” diye korkar. Birinin müessesesi, tagallübe, tahakküme, tasalluta uğrayınca, öbürü “Benimki de uğrar!” diye korkar. Onun için Allah, böyle bir korkuyla imtihan eder.
Şimdi onunla imtihan ediyorlar insanları. O insanların çoğunun her şeyleri ellerinden alınmış. Yüksek maaş alıyorlarmış, alınmış ellerinden. Bir yere girme imkânları kalmamış, imkân ellerinden alınmış. Mallarına el konmuş; malları ellerinden alınmış. İşletmelerine el konmuş, işletmeler ellerinden alınmış. Tamamen acz u fakr içinde; çocukları var, eşi var, annesi var, babası var. Bunu böyle yapmak, diğerlerini de vesayet altına alma adına, “Bakın, görüyorsunuz, bir örneği var. Size de aynı şeyi yapar ve öyle kolunuzu-kanadınızı kırarız sizin!” demektir. Katmerli intikam!..
İslam Hukuku ve Modern Hukuk, bir noktada birleşir: “Suçun hususiliği/şahsîliği”. Tamim edilemez o. “Sen de galiba öyle düşünüyormuşsun; üzerinden 1 dolar çıktı diye, demek sen de aynı mantığa sahipsin!.. ByLock’u kullandığından dolayı, demek ki siz, hep aynı çizgide insanlarsınız!..” demek gibi, vehimle, paranoya ile, cinnet mahiyetindeki ancak mecnunların verebileceği kararlar türünden kararlarla, insanlara eziyet etmek, zannediyorum Firavun’un da aklından geçmemişti, Ebu Cehil de bu şeytanlığı düşünememişti, Hitler de bunu düşünememişti. Lenin’in düşünüp düşünemediğini bilemiyorum; Stalin’in düşünüp düşünemediğini bilemiyorum. Onlar ne yaptılar o milletlere, Asya insanlarına?!. Onu, tarihi iyi bilenlere, o günleri adım adım takip edenlere sormak lazım. Ama Siyer’in, Megâzî’nin bize bildirdiği insanlar içinde ve yakın tarih itibarıyla bildiğimiz insanlar içinde, örnekleri var bunların. Fakat zannediyorum, onlar bile bu türlü şeylere tenezzül etmediler.
Efendim, bütün bunlar, sindirmek için. Sinmemek lazım. Sinerseniz, aç canavara karşı tahabbüb göstermiş olursunuz. Hâlbuki “Aç canavara karşı tahabbüb, merhametini değil, iştihasını açar. Hem de diş ve tırnağının kirasını da ister.” Ey itiraf adı altında iftirada bulunan talihsizler!.. İmtihanda kaybedenler!.. Altın olma varken, posa durumuna düşenler!.. İki-üç günlük dünya hatırına ahiretini kaybedenler!..
“Bilerek dünya hayatını ahiret hayatına tercih edenler!..”
Evet, meselenin bir yanı bu; bu mevzuda Cenâb-ı Hakk, sabr u sebat ve ikdam ihsan eylesin! Bizi, dinde sabit-kadem, Hizmet düşüncesinde sabit-kadem kılsın! İnsanlığın İftihar Tablosu’nun mübarek beyanıyla; Ben, mütekellim ma’a’l-gayr ile (birinci çoğul sigasıyla) diyeyim: “Ey kalbleri evirip çeviren Allah’ım! Kalblerimizi İslamiyet’te sabit kıl!.. Ey kalbleri halden hale koyan Rabbim, kalblerimizi ibadet ü tâatine yönlendir!.. Amin yâ Rabbi!..”
İkinci bir mesele: Bu umumî fırtına, bu tayfunlar, bu hortumlar, şimdilerde ilk defa esmiyor; öteden beri hep esegelmiş. İşte biraz evvel bahsettim. Tâ Hazreti Nûh döneminde esmiş; Hazreti Hûd döneminde esmiş; Hazreti Sâlih döneminde esmiş; Hazreti Şuayb döneminde esmiş; Hazreti Lût döneminde esmiş; Hazreti İbrahim döneminde esmiş; esmiş, esmiş, esmiş… En şiddetlileri, en sertleri, korkunç, her şeyi kökünden söküp savuran fırtınalar, İnsanlığın İftihar Tablosu döneminde esmiş. En güçlü immün sistemine karşı, imtihanın en ağırı.
On üç sene Mekke-i Mükerreme’de, o sıcakta, çoğu itibarıyla çölde, kumlar içinde, eziyete ve işkenceye maruz bırakılmışlar. Ben bu insanlardan dönen kimse bilmiyorum. Kur’an-ı Kerim’den beş-on ayet, birkaç sûre nâzil olmuş. O insanlar, bu kadarcık tutanakla ayakta kalmışlar. Esasen bunlara birer hablü’l-metin olarak, urve-i vüskâ olarak sımsıkı sarılmışlar. Bir tane dönek insan hatırlamıyorum. Dönmemiş, bir tanesi bile dönmemiş.
Ve hiçbiri paniğe kapılmamış, bunlardan. Onlar, baskı yaptıkça; bunların “Ehad, Ehad!” sesi, daha bir yükselmiş. Bir gün bir-iki insandan yükselen bu ses, gün gelmiş, korodan yükselen ses haline gelmiş. Âdetâ onların -serzâkiri diyeyim ben, koruyu idare eden değil- serzâkiri, Hazret-i Ruh-u Seyyidi’l-enâm, “Ehad!” deyince, dağ, taş, ova ve obadan -Dağ, taş, ova, oba Hazreti Davud aleyhisselam’ın sesine yankılarıyla cevap verdiği gibi- “Ehad, Ehad!” sesi yükselmeye başlamış, “Samed, Samed!” sesi yükselmeye başlamış. Paniklememişler; katiyen “dönme” akıllarından geçmemiş, her şeye rağmen.
30/04/2017 tarihli ÜFLEMEKLE SÖNMEZ, SÖNDÜRÜLEMEZ konulu Bamteli sohbetinden derlenmiştir.
Рекомендации по теме
Комментарии
Автор

Gözyaşların yağmur olduBütün dünya gül bahçesine döndü canım hocam

hakanylmaz
Автор

Allah razi olsun. Saglik afiyet versin hcm...

burhansivri
Автор

Emeğinize sağlık teşekkürler iyiki varsınız

hakanylmaz
Автор

Teşekkürler güzel insanlar emeğinize sağlık 👍

anonim
Автор

Ey insanlar, muktedirlerden değil, sadece Allah’tan korkun!

ismails
Автор

Bu yeni bir video mu yoksa eskilerden mi?

bedavayoutube