Kitapların Dili / Fareler ve İnsanlar

preview_player
Показать описание
Kitapların Dili'nde bu sefer John Steinbeck'in ölümsüz eseri Fareler ve İnsanlar'ı inceliyoruz . Okunan inceleme yazısının tamamı için :

En iyi planları, farelerin ve insanların, sıkça ters gider..
Hani bazı kitaplar veya filmler vardır. Gerçek olduğuna öyle inandırır, öylesine tavlar ki sizi, sonunu öğrendiğinizde beyninizden vurulmuşa dönersiniz. İşte tam böyle bir roman John Steinbeck’in Fareler ve İnsanlar adlı bu şaheseri. Adını Robert Burns’ün ‘To a Mouse’ adlı şiirindeki şu iki dizeden alır ;

En iyi planları, farelerin ve insanların,
Sıkça ters gider…

George ve Lennie, fakir ve birbirlerinden başka hiçbir şeyleri olmayan iki ırgattır. Bu arada yazarımızın da 1920’lerde, gençliğinde ırgat olduğunu söylemeden edemeyeceğim. Bu iki kafadardan biri, George, sert ve katı kalpli gibi görünen, durmadan bir şeylerden şikayet eden ama bir o kadar dayufka yürekli bir adamdır. Lennie ise hafif zeka geriliği olan, durmadan bir şeyleri unutan ancak alabildiğine saf ve iyi yürekli, iri yarı bir ırgattır. Kaldı ki, öylesine kuvvetlidir ki bu iri adam, hani taşı sıksa suyunu çıkarır. Ölmüş minik fareleri cebinde taşır, okşayıp sevmek için. Ya da severken öldürür de farkında olmaz. O kadar da sevgi doludur hergele.

Bu iki adamın çalışmak için gittikleri çiftlikte gelir her şey başlarına.

Lennie’nin en büyük hayali, arkadaşı ve yoldaşı George’la birlikte küçük bir çiftlik satın alıp orada tavşanlar yetiştirmektir. Çok sever bu şirin hayvancıkları. Bütün hayalleri bunun üzerine kuruludur. Öylesine hoşlaşır ki, her boş bulduğunda George’a tekrar be tekrar anlattırır durur tüm hayallerini. George da kırmaz dostunu, anlatır artık ezberlediğini bilse bile.

Lafı gelmişken, bizim hayatımızda neden çok büyük emeller var sevgili okurum. Biz neden sadece çok pahalı arabalar veya villalar istiyoruz. Neden sevdiklerimizle beraber bir küçük tavşanı veya evladı sevmek yetmiyor bize. Tabii sözüm meclisten dışarı. Kendime de kızıyorum merak etmeyin. Tamam tamam kızmayın, devam edelim..

Şöyle diyordu George, sade fasülyelerini çiğnerken ateş başında ;

” Bizim gibilerin ailesi yoktur, Lennie. Biraz para kazandılar mı, son kuruşuna kadar yerler. Yaşayıp yaşamadıkları kimsenin umurunda değildir. Onların bekleyen kimsesi yoktur. Ama biz farklıyız. Biz ikimiz hep birbirimizin yanındayız, işte böylece bizi düşünen biri var bu dünyada.Benim için sen varsın, senin için de ben..”

Yazarın tüm roman boyunca hayallere dikkati çekmesi boşuna değildir. Yaşlı Candy de ortak olur iki kafadarın bu hayallerine. Her şey hazırdır artık. Bir ay daha çalışıp son paralarını da biriktirip alacaklardır çiftliklerini. Ancak olmayacak bir şey oluverir ansızın.

Çiftlik sahibinin oğlu olan Curly’nin bir karısı var ki, kadın işçilere tebelleş olmadan, huzursuzluk çıkarmadan duramaz. Bu kadın, küçük köpeğini severken az önce öldüren Lennie’yi kızdırınca, sehven de olsa öldürür Lennie, yalnızlıktan bunalmış kadıncağızı.

Aslında yazarın ikinci olarak dikkati çektiği nokta da yalnızlıktır. Bir zenciyi zenci, bir kadını kadın, bir işçiyi işçi, bir sakatı sakat olduğu için tam yakasından yakalayıp da bırakmayan o karanlık yalnızlık. Tek derdi başka insanlarla da konuşabilmek olan kadıncağız gibi, zenci olduğu için odasında hapis hayatı yaşayan seyis Crooks da yaşar bu illeti en derinine kadar. Öyle ki, yalnızlıktan şu cümleyi kurdurur yazarımız bir kitap aşığı olsa bile, bu karaktere:

” Kitaplar bir halta yaramaz. İnsanın birine ihtiyacı vardır. Kimsesi yoksa delirir insan. Kim olduğu hiç önemli değildir, yeter ki yanında biri olsun. İnanın bana, insan fazla yalnız kaldı mı, hastalanır. ”

Şahsen en çok Lennie karakteri güç veriyor romana diye düşünüyorum. Bu karakteri, ‘Yeşil Yol’ filmini izleyip de oradaki John Coffey’e benzetmeyen yoktur herhalde.

Georg’un şu sözleri de Lennie’yi çok güzel anlatır:

” İnsanın yüreğinin iyi olması için akla ihtiyacı yoktur. Zaten bu ikisi pek birlikte olmuyor gibi. Gerçekten akıllı bir adama bakıyorsun, hiç de iyi biri olmadığını görüyorsun. ”

Evet çoğu kez insanlar aklını kötüye kullanır. Aklıyla yüreğini zehirler. Saf ve berrak ırmaklar geçmesi gereken yüreğine, çamurlu koyları layık görür çoğu kez. Belki bu sırdandır ki eskiler şöyle derlerdi, deli diye hor görülen birine rastlayınca :

” Harabat ehlini hor görme zakir, defineye malik viraneler var ! ”
Ekmek teknesi adında bir dizi vardı, şu kirli milenyum çağının ilk yıllarında yayınlanan. Orada da bir Vefa Efendi vardı, bilenler bilir. O da böylesine dıştan deli, virane ; içten safir yakut gibi bir karakterdi. Yeri gelmişken söyleyeyim istedim. İzlemek isteyene de öneririm hani. Benden duymuş olmayın.
......
Рекомендации по теме