filmov
tv
İslam Felsefesi Mead Meselesi - Ahiret Ahvaline Dair - Farabi ve İbn Sina Merkezli Bir Müzakere -

Показать описание
İslam Felsefesi Mead Meselesi Ahiret Ahvaline Dair - Farabi ve İbn Sina Merkezli Bir Müzakere -
Mebde ve Mead, Dünya ve Ahiret nedir, bu kavramlarla ne kastedilir? Filozoflarla kelamcılar arasındaki tartışmanın mahiyeti nedir? Filozofların Mead konusundaki görüşlerine kelamcılar hangi açıdan itiraz eder? Farabi ve İbn Sina'nın mead konusundaki görüşlerinde farklılık var mıdır? Filozoflar niçin ruhen meadı benimser? Cismani haşr konusunda Gazzali'nin görüşü nedir? Kur'an'ın bu konuda yorumlanması dini ve itikadi bakımdan niçin sorun olarak görülmüştür. Farabi insan mertebesine ulaşamayan nefislerin yok oluşunu ifade etmiş midir? İbn Sina cismani olmasa da ruhen bunların tecrübe edilebileceğini ifade etmiş midir?
Nefis beden ilişkisi geçmişten günümüze sürekli tartışılan felsefi bir problemdir. Nefis ve beden ilişkisine İslam felsefesindeki genel yaklaşım tarzı, nefsin bedene karşı daha üstün olduğu kabulüne dayanır. Bu, Meşşâî düşünürlerde açık bir şekilde görülür.
Fârâbî ve İbn Sînâ’nın insan nefsinin bedenden ayrılışı sonrası durumuyla ilgili olarak yaptıkları tüm açıklamalar, nâtık nefsin akıl âlemine ait bir cevher olarak nitelenmesine dayanır. Düşünürlerimize göre, nefsin maddi âlemle olan irtibatı ve ona olan yakınlığı sorun olarak görülmektedir. Bu nedenle de nefsin yetkinliğine ulaşması mevzusu ortaya çıkmaktadır. Nefis, akıl âlemine yaklaştıkça yetkinliğini elde etmekte, ondan uzaklaşıp maddi âleme yaklaştıkça ise, yetkinliğinden uzaklaşmaktadır. Yetkinliğini elde eden nefisler, bedenlerinden ayrıldıktan sonra, ebedi mutluluklarını elde etmişler ve akıl âleminin hazlarına ulaşmışlardır. Bu konuda iki filozof da hemfikirdir. Ancak Fârâbî ve İbn Sînâ’nın yetkinliğini elde edemeyen nefislerin durumlarıyla ilgili görüşleri farklılık arz etmektedir.
Özellikle, Fârâbî tarafından cahil şehir halkı ile ilgili olarak ifade edilen yok oluş esasında çok önemlidir. Burada cevher olarak tanımlanan nâtık nefsin yok olması bir sorun olarak karşımıza çıkmaktadır. Esasında din, her kişinin hesaba çekilip bunların hepsinin karşılıklarını bulacağını ifade etmektedir. Ancak Fârâbî, yetkinliğinden tamamen uzak olan insan nefisleri için karşılık olarak yok oluşu en kötü ceza olarak kabul etmektedir.
İbn Sînâ’nın insan nefsinin bedeninden ayrılışı sonrası durumuyla ilgili olarak söyledikleri, Fârâbî’ye göre, kendi sistemi içinde bize göre, daha uyumlu görünmektedir. Zira İbn Sînâ, her bir bedenin kendine ait nefsi olduğunu ve bu nefsin bedenin yok oluşu sonrası varlığını devam ettirdiğini ifade etmektedir. Bu ifadeleriyle, İbn Sînâ, nefsi bir cevher olarak nitelemekte ve bunun gereği olarak da cevher yok olmamaktadır. Ayrıca her nefsin bedenden ayrılışı sonrası bireysel varlığı korunmaktadır. İbn Sînâ’nın bedenin varlığıyla birlikte nefis verildiği, beden yok olduktan sonra ise, yalnızca nefsin varlığının devam ettiğine dair ifadeleri ise, bir takım eleştirilere konu olmuştur.
İbn Sînâ’ya din tarafından vaz’ edilen cismani haşr hakkındaki nasslara ters düşmemek adına ikili bir söylemle meseleyi değerlendirdiği eleştirileri yöneltilmiştir. O, konuyla ilgili olarak dinin getirdiklerinin tasdik edileceğinin kendisinin ise, konunun burhanî olan tarafını inceleyeceğini belirtir ve bir şekilde temsili olarak da olsa maddi haz ve elemlerin de hissedilebileceğini kabul etmektedir. Ancak bunun cismani olarak değil de göksel nefisler vasıtasıyla tahayyül gücü sayesinde olacağını belirtir.
Fârâbî ve İbn Sînâ’da nâtık nefsin bireysel varlığını koruduğu ifade edilebilir. Ancak Fârâbî tarafından kabul edilen görüşe göre, bir takım nâtık nefislerin yok olması mümkün olduğu için, bu İbn Sînâ’da olduğu gibi tüm nefislerin kendi varlıklarını korumasıyla aynı kabul edilemez. Bedenen dirilme noktasında da Fârâbî ve İbn Sînâ arasında fark görüyoruz. Zira iki filozofumuz da cismânî bir dirilişi kabul etmemektedirler. Bu konuda Fârâbî daha açık ve net bir tutum sergilemektedir. İbn Sînâ ise, bedenen dirilişi nefyetmekle birlikte, bir takım nefislerin bedenî dirilişe inanmaları sebebiyle cismânî olmamakla birlikte, cismânî gibi hissedebileceklerine dair ifadeleriyle bu konuda farklı bir tutum sergilemiştir.
Aygün Akyol, “Farabi ve İbn Sina’ya göre Mead Meselesi”, Hitit Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, c. 9, sayı: 18, 2010/2, ss. 125-141.
Mebde ve Mead, Dünya ve Ahiret nedir, bu kavramlarla ne kastedilir? Filozoflarla kelamcılar arasındaki tartışmanın mahiyeti nedir? Filozofların Mead konusundaki görüşlerine kelamcılar hangi açıdan itiraz eder? Farabi ve İbn Sina'nın mead konusundaki görüşlerinde farklılık var mıdır? Filozoflar niçin ruhen meadı benimser? Cismani haşr konusunda Gazzali'nin görüşü nedir? Kur'an'ın bu konuda yorumlanması dini ve itikadi bakımdan niçin sorun olarak görülmüştür. Farabi insan mertebesine ulaşamayan nefislerin yok oluşunu ifade etmiş midir? İbn Sina cismani olmasa da ruhen bunların tecrübe edilebileceğini ifade etmiş midir?
Nefis beden ilişkisi geçmişten günümüze sürekli tartışılan felsefi bir problemdir. Nefis ve beden ilişkisine İslam felsefesindeki genel yaklaşım tarzı, nefsin bedene karşı daha üstün olduğu kabulüne dayanır. Bu, Meşşâî düşünürlerde açık bir şekilde görülür.
Fârâbî ve İbn Sînâ’nın insan nefsinin bedenden ayrılışı sonrası durumuyla ilgili olarak yaptıkları tüm açıklamalar, nâtık nefsin akıl âlemine ait bir cevher olarak nitelenmesine dayanır. Düşünürlerimize göre, nefsin maddi âlemle olan irtibatı ve ona olan yakınlığı sorun olarak görülmektedir. Bu nedenle de nefsin yetkinliğine ulaşması mevzusu ortaya çıkmaktadır. Nefis, akıl âlemine yaklaştıkça yetkinliğini elde etmekte, ondan uzaklaşıp maddi âleme yaklaştıkça ise, yetkinliğinden uzaklaşmaktadır. Yetkinliğini elde eden nefisler, bedenlerinden ayrıldıktan sonra, ebedi mutluluklarını elde etmişler ve akıl âleminin hazlarına ulaşmışlardır. Bu konuda iki filozof da hemfikirdir. Ancak Fârâbî ve İbn Sînâ’nın yetkinliğini elde edemeyen nefislerin durumlarıyla ilgili görüşleri farklılık arz etmektedir.
Özellikle, Fârâbî tarafından cahil şehir halkı ile ilgili olarak ifade edilen yok oluş esasında çok önemlidir. Burada cevher olarak tanımlanan nâtık nefsin yok olması bir sorun olarak karşımıza çıkmaktadır. Esasında din, her kişinin hesaba çekilip bunların hepsinin karşılıklarını bulacağını ifade etmektedir. Ancak Fârâbî, yetkinliğinden tamamen uzak olan insan nefisleri için karşılık olarak yok oluşu en kötü ceza olarak kabul etmektedir.
İbn Sînâ’nın insan nefsinin bedeninden ayrılışı sonrası durumuyla ilgili olarak söyledikleri, Fârâbî’ye göre, kendi sistemi içinde bize göre, daha uyumlu görünmektedir. Zira İbn Sînâ, her bir bedenin kendine ait nefsi olduğunu ve bu nefsin bedenin yok oluşu sonrası varlığını devam ettirdiğini ifade etmektedir. Bu ifadeleriyle, İbn Sînâ, nefsi bir cevher olarak nitelemekte ve bunun gereği olarak da cevher yok olmamaktadır. Ayrıca her nefsin bedenden ayrılışı sonrası bireysel varlığı korunmaktadır. İbn Sînâ’nın bedenin varlığıyla birlikte nefis verildiği, beden yok olduktan sonra ise, yalnızca nefsin varlığının devam ettiğine dair ifadeleri ise, bir takım eleştirilere konu olmuştur.
İbn Sînâ’ya din tarafından vaz’ edilen cismani haşr hakkındaki nasslara ters düşmemek adına ikili bir söylemle meseleyi değerlendirdiği eleştirileri yöneltilmiştir. O, konuyla ilgili olarak dinin getirdiklerinin tasdik edileceğinin kendisinin ise, konunun burhanî olan tarafını inceleyeceğini belirtir ve bir şekilde temsili olarak da olsa maddi haz ve elemlerin de hissedilebileceğini kabul etmektedir. Ancak bunun cismani olarak değil de göksel nefisler vasıtasıyla tahayyül gücü sayesinde olacağını belirtir.
Fârâbî ve İbn Sînâ’da nâtık nefsin bireysel varlığını koruduğu ifade edilebilir. Ancak Fârâbî tarafından kabul edilen görüşe göre, bir takım nâtık nefislerin yok olması mümkün olduğu için, bu İbn Sînâ’da olduğu gibi tüm nefislerin kendi varlıklarını korumasıyla aynı kabul edilemez. Bedenen dirilme noktasında da Fârâbî ve İbn Sînâ arasında fark görüyoruz. Zira iki filozofumuz da cismânî bir dirilişi kabul etmemektedirler. Bu konuda Fârâbî daha açık ve net bir tutum sergilemektedir. İbn Sînâ ise, bedenen dirilişi nefyetmekle birlikte, bir takım nefislerin bedenî dirilişe inanmaları sebebiyle cismânî olmamakla birlikte, cismânî gibi hissedebileceklerine dair ifadeleriyle bu konuda farklı bir tutum sergilemiştir.
Aygün Akyol, “Farabi ve İbn Sina’ya göre Mead Meselesi”, Hitit Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, c. 9, sayı: 18, 2010/2, ss. 125-141.
Комментарии