filmov
tv
Attila ATASOY Röportajı - AA (2022)

Показать описание
Attila Atasoy, ilk plağından bugüne geçen 51 yılda yaşadıklarını anlattı
Usta müzisyen Attila Atasoy, "Gerek bestelerimle gerek başka şarkılarla bu yolda düşe kalka ilerlemek isteyen bir çocuktum. Hep çocuktum zaten. O çocuk ruhumun lunaparkını oluşturdum." dedi.
"Dünyadaki kültürleri tanımanın bir sanatçı için faydaları neler oluyor?
"Geçmişe baktığım zaman kendimi esefle kınadığım hatalarım var. Aslında sanat ya da her türlü yolculukta, kendiniz olmak üzere çıktığınız bu yolda, sizi yoldan saptıran o kadar çok faktör var ki. Benim müzik yolculuğumda da çok düşme-kalkmalarım oldu. Aşık olduğum iş bu halen. Bu uğurda, kendim kalabilmek için içsel yolculuklar yapıp, kendi formülümü bulmaya çalıştım. Sonra yollara düştüm işte. Kimse sütten çıkmış ak kaşık değil. Kendi hatalarımın ve uğradığım haksızlıkların farkında olarak yollara düştüm. O yollar, kendi hakkımdan gelmemi de sağladı bana. Ben, o yollarda bilgilenirken eğlendim. Eğlenirken hayata daha doğru bakan bir dünya vatandaşı olmaya çalıştım. Bu benim perspektifimi hakikaten çok olumlu yönde etkiledi. Çünkü şöhret, insanı o kadar bağlayıcı ve esir edici bir şey ki. Onun esiri olmak o kadar kötü bir şey. Halbuki ben hakikaten müziğe aşığım ve müzik yapmak istiyorum. Gerek bestelerimle gerek başka şarkılarla bu yolda düşe kalka ilerlemek isteyen bir çocuktum. Hep çocuktum zaten. O çocuk ruhumun lunaparkını oluşturdum. Oyun olarak yaptığım her şey, çocuk ruhumun lunaparkıyla aynı zamanda da hayata kurduğum köprülerdi. O köprüler aynı zamanda benim ölümlülüğe küçük başkaldırılarımdı. O, şu, bu, derken kendi formülünü bulmuş şanslı bir çocuk oldum ben. O nedenle de eğer gidebilirsem böyle gitmek istiyorum, tabii nereye kadar gidebilirsek."
Şöhret sizi gerçekten zorluyor muydu? Tanınmışlık duygusu insana neler yaşatıyor?
"Önce gençken hoşunuza gidiyor şöhret olmak, beğenilmek falan. Tabii ki her zamanın koşulları değişiyor. İşin piyasası farklı oluyor. Ben gazino anlayışına ters bir çocuktum. Onun için kendi başıma solist olarak çalıştım gece kulüplerinde ya da emekli sandığına bağlı otellerde. Çünkü tepenize bir tane kadın 'assolist' diye getiriliyor. Onun deneyimi, onun sesi sizin kadar yok ama kadın diye başınıza getirildiği sistemdi o. Bazıları hakikaten çok doğruydu. Behiye Aksoy, Emel Sayın, Muazzez Abacı... Ama iş çığırından çıktı. İş sadece cinselliğe yönelmeye başladı. Demir tüccarlarının dostu olmaya falan gitti her şey. Dolayısıyla kendimi muhafaza edebilmek istedim. Zaten düzene aykırı bir yaradılışım var açıkçası. Ben de karınca kaderince, solist çalıştım. Her zaman daha çok huzuru daha az parayı seçtim."
Sinemadaki gibi değişen döneme göre adım uydurmak müzik sektöründe de yaşanıyordu anladığım kadarıyla?
"Masası olmayan kişiye iş vermiyordu gazinolar. Hanımların masası vardı. Gençler bilmez, bizim zamanımızda demir tüccarları gazino piyasasına yatırım yapıyorlardı. Onlar da tabii hoş hanımlara geliyorlardı. Biz bir de popçuyuz. O zaman alaturka ve arabesk yine modaydı. Popçular yine ikinci sınıf muamelesi görüyordu. Daha sonra neyse ki popçular aştı bu günleri.
Solist altı oluyordum ben hep. Para da kazanmak zorundayız. İstanbul'a gelmişim. Memur çocuğuyum, zaten paradan anlamıyoruz. 'Üstüme Varma İstanbul' şarkımı böyle yaptım. Hatta Ümit Yaşar Oğuzcan ile Alaeddin Yavaşça beni davet ettiler, Tünel'de bir meyhaneye. Unutamadığım bir şeydir. Yeni gelmişim, tıfılım. Bizans'a düşmüşüm Ankara'dan. Ben bir de size şunu da söyleyeyim, Milas'ta doğdum, Antalya'da büyüdüm, Ankara'da okudum. Tabii ki müzikal kariyerimin de çoğunu Ankara'da yaptım. Orada meşhur olunca para kazanmak için İstanbul'a geldim. İstanbul üstüme üstüme çok geliyor. Kiralık evde oturuyorum, badana yapacak param yok. Duvarlara şiirlerimi yazdım pastel kalemle. Onu 5 badanayla çıkaramadılar benden sonra. Gelenlere de yazdırıyordum şiirlerini çünkü. Çiçekçi'de oturdum, gelir gelmez. Zaten para kazanmayı bilmiyoruz. Memur çocuğuyuz. Bir de burada her şey üstüme gelince o besteyi yaptım. Fakat ne büyük bir şans, Ümit Yaşar Oğuzcan ve Alaeddin Yavaşça ile bir arada olmak. Onlar beni davet etti. Rahmet olsun hepsine. Alaeddin Hoca, 'Aferin çok güzel karcığar yapmışsın.' dedi bana. Ben onun farkında mıyım? Gerçi Türk müziği kültüründen geliyorum ama öyle can haliyle yaptığım şeyler. Bilmiyorum ama piyasa insanı olmak başka bir karakter gerektiriyor. Ben hiçbir zaman uyumlu bir çocuk olmadım. Yani ayrık otu gibiydim. Kendimi hem muhafaza edeyim hem de arada, orada burada çalışabileyim, şarkı yapayım, beni beğenen beğensin üstüme de varmasınlar.""
Usta müzisyen Attila Atasoy, "Gerek bestelerimle gerek başka şarkılarla bu yolda düşe kalka ilerlemek isteyen bir çocuktum. Hep çocuktum zaten. O çocuk ruhumun lunaparkını oluşturdum." dedi.
"Dünyadaki kültürleri tanımanın bir sanatçı için faydaları neler oluyor?
"Geçmişe baktığım zaman kendimi esefle kınadığım hatalarım var. Aslında sanat ya da her türlü yolculukta, kendiniz olmak üzere çıktığınız bu yolda, sizi yoldan saptıran o kadar çok faktör var ki. Benim müzik yolculuğumda da çok düşme-kalkmalarım oldu. Aşık olduğum iş bu halen. Bu uğurda, kendim kalabilmek için içsel yolculuklar yapıp, kendi formülümü bulmaya çalıştım. Sonra yollara düştüm işte. Kimse sütten çıkmış ak kaşık değil. Kendi hatalarımın ve uğradığım haksızlıkların farkında olarak yollara düştüm. O yollar, kendi hakkımdan gelmemi de sağladı bana. Ben, o yollarda bilgilenirken eğlendim. Eğlenirken hayata daha doğru bakan bir dünya vatandaşı olmaya çalıştım. Bu benim perspektifimi hakikaten çok olumlu yönde etkiledi. Çünkü şöhret, insanı o kadar bağlayıcı ve esir edici bir şey ki. Onun esiri olmak o kadar kötü bir şey. Halbuki ben hakikaten müziğe aşığım ve müzik yapmak istiyorum. Gerek bestelerimle gerek başka şarkılarla bu yolda düşe kalka ilerlemek isteyen bir çocuktum. Hep çocuktum zaten. O çocuk ruhumun lunaparkını oluşturdum. Oyun olarak yaptığım her şey, çocuk ruhumun lunaparkıyla aynı zamanda da hayata kurduğum köprülerdi. O köprüler aynı zamanda benim ölümlülüğe küçük başkaldırılarımdı. O, şu, bu, derken kendi formülünü bulmuş şanslı bir çocuk oldum ben. O nedenle de eğer gidebilirsem böyle gitmek istiyorum, tabii nereye kadar gidebilirsek."
Şöhret sizi gerçekten zorluyor muydu? Tanınmışlık duygusu insana neler yaşatıyor?
"Önce gençken hoşunuza gidiyor şöhret olmak, beğenilmek falan. Tabii ki her zamanın koşulları değişiyor. İşin piyasası farklı oluyor. Ben gazino anlayışına ters bir çocuktum. Onun için kendi başıma solist olarak çalıştım gece kulüplerinde ya da emekli sandığına bağlı otellerde. Çünkü tepenize bir tane kadın 'assolist' diye getiriliyor. Onun deneyimi, onun sesi sizin kadar yok ama kadın diye başınıza getirildiği sistemdi o. Bazıları hakikaten çok doğruydu. Behiye Aksoy, Emel Sayın, Muazzez Abacı... Ama iş çığırından çıktı. İş sadece cinselliğe yönelmeye başladı. Demir tüccarlarının dostu olmaya falan gitti her şey. Dolayısıyla kendimi muhafaza edebilmek istedim. Zaten düzene aykırı bir yaradılışım var açıkçası. Ben de karınca kaderince, solist çalıştım. Her zaman daha çok huzuru daha az parayı seçtim."
Sinemadaki gibi değişen döneme göre adım uydurmak müzik sektöründe de yaşanıyordu anladığım kadarıyla?
"Masası olmayan kişiye iş vermiyordu gazinolar. Hanımların masası vardı. Gençler bilmez, bizim zamanımızda demir tüccarları gazino piyasasına yatırım yapıyorlardı. Onlar da tabii hoş hanımlara geliyorlardı. Biz bir de popçuyuz. O zaman alaturka ve arabesk yine modaydı. Popçular yine ikinci sınıf muamelesi görüyordu. Daha sonra neyse ki popçular aştı bu günleri.
Solist altı oluyordum ben hep. Para da kazanmak zorundayız. İstanbul'a gelmişim. Memur çocuğuyum, zaten paradan anlamıyoruz. 'Üstüme Varma İstanbul' şarkımı böyle yaptım. Hatta Ümit Yaşar Oğuzcan ile Alaeddin Yavaşça beni davet ettiler, Tünel'de bir meyhaneye. Unutamadığım bir şeydir. Yeni gelmişim, tıfılım. Bizans'a düşmüşüm Ankara'dan. Ben bir de size şunu da söyleyeyim, Milas'ta doğdum, Antalya'da büyüdüm, Ankara'da okudum. Tabii ki müzikal kariyerimin de çoğunu Ankara'da yaptım. Orada meşhur olunca para kazanmak için İstanbul'a geldim. İstanbul üstüme üstüme çok geliyor. Kiralık evde oturuyorum, badana yapacak param yok. Duvarlara şiirlerimi yazdım pastel kalemle. Onu 5 badanayla çıkaramadılar benden sonra. Gelenlere de yazdırıyordum şiirlerini çünkü. Çiçekçi'de oturdum, gelir gelmez. Zaten para kazanmayı bilmiyoruz. Memur çocuğuyuz. Bir de burada her şey üstüme gelince o besteyi yaptım. Fakat ne büyük bir şans, Ümit Yaşar Oğuzcan ve Alaeddin Yavaşça ile bir arada olmak. Onlar beni davet etti. Rahmet olsun hepsine. Alaeddin Hoca, 'Aferin çok güzel karcığar yapmışsın.' dedi bana. Ben onun farkında mıyım? Gerçi Türk müziği kültüründen geliyorum ama öyle can haliyle yaptığım şeyler. Bilmiyorum ama piyasa insanı olmak başka bir karakter gerektiriyor. Ben hiçbir zaman uyumlu bir çocuk olmadım. Yani ayrık otu gibiydim. Kendimi hem muhafaza edeyim hem de arada, orada burada çalışabileyim, şarkı yapayım, beni beğenen beğensin üstüme de varmasınlar.""