ZOR GÜNLER -1919

preview_player
Показать описание
ZOR İŞGAL GÜNLERİ-1919
Bediüzzaman Rusya’dan esaretten döneli henüz beş ayının dolmasına beş gün kala, Osmanlı Devleti ve İtilaf Devletleri arasında Mondros Ateşkes Antlaşması ile I. Dünya Savaşı’nın bu ülkeler arasında sona erdiğinin ilân edilmesinin ardından 13 Kasım 1918’de Osmanlı’nın başkenti İstanbul resmen işgal edilmişti.
İşgal güçleri başta İngiltere, Fransa ve İtalya devletlerinden oluşmuştu. İşgalden on iki gün önce 1 Kasım’da İttihat ve Terakki kendini lağvetti. 2 Kasım’da Enver, Talat, Cemal paşalar yurtdışına kaçtı. 6 Kasım’da Boğazlar silahsızlandırıldı. 7 Kasım’da işgal güçleri Çanakkale Boğazı’ndan geçti ve Osmanlı’nın başkenti İstanbul’a ulaştı. 13 Kasım 1918’de müttefiklerin 55 parçalık gemilerinden İstanbul’a 3500 asker çıkarıldı. İngiliz Albayı Muerpi İstanbul’a geldi. İngilizler, Fransızlar, İtalyanlar, bu güçleri takip etti. 465 yıllık başkente ilk kez yabancılar askeriyle giriyor, millet esaretle tanışıyordu.
23 Kasım 1918’de Ahmet İzzet Paşa yeni hükümeti kurdu.
18 Ocak 1919’da Paris Barış Konferansı’nda müttefikler Ermenistan, Suriye, Irak, Filistin, Arabistan’ın Osmanlı’dan ayrılmasını kararlaştırdılar. Yunanistan ise, Bandırma civarından Akdeniz bölgesi Kalkan’a çizilecek bir çizginin batısında kalan toprakları istiyordu.
Bediüzzaman işgalden üç ay önce 18 Ağustos 1918 tarihinde Ordu-yu Humayun’un tavsiyesiyle Dârü’l-Hikmeti’l-İslâmiye üyeliğine atanmıştı. İşgalin ilk aylarında o görevini yürütürken İstanbul’un işgaline ait ilk tespitleri şöyle: ”Bir zaman İngiliz devleti, İstanbul Boğazının toplarını tahrip ve İstanbul’u istilâ ettiği hengâmda, o devletin en büyük daire-i diniyesi olan Anglikan Kilisesinin Başpapazı tarafından Meşihat-ı İslâmiyeden dinî altı suâl soruldu. Ben de o zaman Dârü’l-Hikmeti’l-İslâmiyenin âzâsıydım. Bana dediler: ‘Bir cevap ver. Onlar, altı suallerine altı yüz kelimeyle cevap istiyorlar.’
Ben dedim: ‘Altı yüz kelimeyle değil, altı kelimeyle de değil, hattâ bir kelimeyle dahi değil, belki bir tükürükle cevap veriyorum. Çünkü, o devlet, işte görüyorsunuz, ayağını boğazımıza bastığı dakikada, onun papazı, mağrurâne üstümüzde sual sormasına karşı, yüzüne tükürmek lâzım geliyor. Tükürün o ehl-i zulmün o merhametsiz yüzüne!’ demiştim. Şimdi diyorum:
Ey kardeşlerim! İngiliz gibi cebbar bir hükümetin istilâ ettiği bir zamanda, bu tarzda matbaa lisanıyla onlara mukabele etmek, tehlike yüzde yüz iken hıfz-ı Kur’ânî bana kâfi geldiği halde, size de yüzde bir ihtimalle ehemmiyetsiz zalimlerin elinden gelen zararlara karşı, elbette yüz derece daha kâfidir.” (Mektubat, sh.405)
İşgalin başını çeken İngilizler, işgalde yaptıkları zulüm ve baskı yetmiyormuş gibi Bediüzzaman’ın ifadesiyle daire-i diniyeleri olan yani resmi kiliseleri olan Anglikan kilisesinin mağrurene tavırlarıyle karşılaşır. Anglikan Kilisesi, İngiltere‘nin sosyal, politik ve dini hayatına yön veren önemli bir kurumu olarak kabul edilir. İngiltere‘nin gerek kendi iç meselelerinde gerekse uluslararası ilişkilerinde kilise söz sahibidir. İşte bu kilisenin başpiskoposu Sir Rondela, Müslümanların morallerini bozmak için altı soru hazırlar ve Darü’l-Hikmeti’l-İslâmiyeye gönderir. Bediüzzaman basın yoluyla kendi ifadesiyle susturucu cevabını verir ve kilise tarafından sorulan altı suale karşılık altı tükrük manasında verdiği makul ve sert cevapları, onun derece-i cesaret ve kemalat ve şecaatini fiilen göstermektedir. O zor ve sıkıntılı günlerde basın üzerinden verdiği büyük mücadele kayda değer.
‘Mütareke basını’ tabiri, Mondros Ateşkesi sonrasında basının büyük kısmının Millî Mücadele’ye karşı olduğu önyargısı ile söylense de, esasında meselenin yanlış bilinen tarafları vardır. Zîrâ yukarıda adını verdiğimiz gazetelerin hâricinde İstanbul basını Millî Mücadele’ye destek vermiştir. Hattâ işgal günlerinde sansürün el verdiği ölçüde ‘Akşam’, ‘Tasvir-i Efkar’ ve ‘Tanin’ gazeteleri tarafından Anadolu’daki direniş hareketini savunan ve takdir eden yayınlar yapılır. Meselâ Tanin gazetesinde bu minval üzere yazıları neşredilen insanlardan biri olan Bediüzzaman Said Nursi, gayet cesur bir üslûpla kalemini bir kılıç gibi kullanır. İşgal altında tutulan bir şehirde yazılarında, “Tükürün İngiliz lâininin (lânetli) hayâsız yüzüne / Ey ekpekü’l-küpekâdan tekellüp etmiş (köpeklerin en köpeğinden köpekleşmiş) köpek” diye ağır ifadeler kullanır. Bediüzzaman’ın, ‘Hutuvât-ı Sitte’ adlı risalesini gizlice matbaalarda tabedip dağıttırması, İstanbul kamuoyundaki İngiliz aleyhtarlığının kuvvetlenmesine ve İngiltere lehinde yapılan propagandanın tesirini gün geçtikçe kaybetmesine zemin hazırlar. Hem telif ettiği Hutuvât-ı Sitte risalesi, hem de Tanin gibi gazetelerde neşredilen makaleleri, onun İngilizlerin aleyhinde olduğunu açıkça ortaya koyar. Bu faaliyetleri üzerine İngiliz işgal kuvvetleri komutanlığınca ölü veya diri ele geçirilmesi için emir verilir; fakat İngilizler onu yakalamayı başaramazlar.
Рекомендации по теме
Комментарии
Автор

Simdi o eserleri osmanlica yazip okumak rabbim ustadimizdan razi olsun

Ramazann..oztrkk