Mesnevî'de Geçen ve Çok Tartışılan «Kabak Hikayesi» Hakkında |Prof. Dr. Mahmut Erol Kılıç

preview_player
Показать описание
Hz. Mevlânâ (K.s.) hakkında sosyal medyada ve bazı hoca görünümlü kimseler tarafından hakaret edilmesine, hatta tekfir edilmesine bahane edilen, hakkında "Müstehcen / Uygunsuz / Cinsel İçerikli" denilen «Kabak Hikayesi» ismiyle bilinen bu hikayenin açıklamasıdır.
____________________

MEVLÂNÂ’NIN, «MESNEVİ» ADLI ESERİNDEKİ «KABAK HİKAYESİ»NİN TAHLİLİ


Konuya giriş yapmadan önce şu kısa anekdotu zorunlu görüyoruz:

1- Her şeyden önce şu husus bilinmelidir ki, Mesnevî, bir ârifin (Mevlânâ’nın) bir başka ârifi (Hüsâmeddîn Çelebî'yi) irşâdıdır.

Mesnevî'nin hitâp ettiği kitle iyi hesap edilerek beyitleri okunmalıdır. Ordinaryüs profesör bir fizikçinin, profesör bir fizikçiye fizik hakkında bildiklerini anlattığı bir eseri avâm-ı nâstan insanların okuyup anlayamaması ve şerhe ihtiyaç duymaları nasıl ki kaçınılmaz ise; Mesnevî'de de aynı durum söz konusudur.

Kaldı ki, her tıp kitabı okuyan doktor olamıyorken, Mesnevî'yi okuyan herkesin de irşâd olup ârif-i billâh olması mümkün değildir.


2- Mevlânâ (K.s.), anlatmak istediği mânâyı halk nazarında meşhûr olmuş, herkes tarafından bilinen kavramlar üzerinden anlatır.
Bu kavramlar bazen âyet ve hadis, bazen atasözleri, bazen bir destân, bazen edebî bir metin, bazen meşhûr şahsiyetler, bazen de meşhûr kıssalardır.

Mevlânâ bu kavramları, olgu ve olayları, kıssa ve hikâyeleri kullanırken, onların sıhhatleri ve hakîkat olup olmadıkları ile ilgilenmez. Şöhretlerine binâen onları zikreder. O'nun hedefi, vermek istediği mesaj ve mânâdır.

Bu sebeple Mesnevî'nin beyitleri değerlendirilirken, bu değerlendirme, beyitlerinde verdiği mesaj ve mânâ üzerinden yapılmalı; kullandığı hikâye/kıssa/hadis/destân gibi olay ve olguların sıhhati sorgulanmamalıdır. Çünkü onun hedefi bunların sıhhatini ispat değildir!


3- Kabak hikâyesinin, M.S. II. yüzyılda yaşamış bir Latin yazar olan APULEİUS’TAN (d.124–ö.170) alınmış olduğu da unutulmamalıdır.

O'nun, Millî Eğitim Bakanlığı tarafından “Dünyâ Edebiyâtından Tercümeler / Lâtin Klâsikleri” arasında 27 numarada yayınlanan «ALTIN EŞEK» adlı kitabında aynı hikâyeyi anlattığı görülmektedir.

Mevlânâ'nın kronolojik olarak kendisinden yaklaşık 11 asır (binyüz sene) kadar önce yaşamış olan bir yazarın kitabında geçen söz konusu hikâyeyi alıp bize aktarması, “Hikmet, mü’minin yitik malıdır; nerede bulursa onu alır” hadisinin bir gereği, yansıması ve sonucu olsa gerektir.

Bu demektir ki, içinde yaşadığı doğu kültürüne vâkıf olduğu kadar, hemen yanı başındaki batıdan da haberdar olan bir Mevlânâ ile karşı karşıyayız. Belki onun büyüklüğü, biraz da buradan kaynaklanmaktadır.

Esâsen bu durum, Mesnevî’den veya Mevlânâ’nın başka herhangi bir eserinden herhangi bir kısmın –deyim yerindeyse– “cımbızla çekilerek”, onun birtakım seviyesiz ithamlara mâruz bırakılmasının ne kadar yanlış olduğunu ortaya çıkarmaktadır.


Konuyla ilgili Şefik Can merhûmun değerlendirmesi, başka söze mahal bırakmayacak niteliktedir:

“Bu arada, bir câriyenin eşekle sevişmesi gibi meşhûr hikâye de, Latin şâir Apuleius’un «Altın Eşek» kitabından alınmıştır. Apuleius’un «Altın Eşek»ini okuyanlar, insan tabiatının süflî arzularını ifâde eden bu kitabı alkışlarken, aynı hikâye Mevlânâ’nın Mesnevî’sinde olunca hor görülmüştür. Bu görüş tamâmiyle bîtaraf değildir. Garez gelince insanın gözü kör oluyor, hakîkati göremiyor.”


4- Hikâyenin müstehcen olduğu, dînin bu şekilde anlatılamayacağı yönündeki itirazlara ise verilecek cevap şudur:

Hadis ve fıkıh kitaplarında, hatta Kur'ân âyetlerinde eşler arasındaki cinsellikten, lûtîlikten veya kadınların özel hâlleri olan hayız ve nifastan bahsedildiği unutulmamalıdır.


Bir de "Birkaç aile yan yana gelse Mesnevîyi okuyamazlar, edepleri el vermez" şeklindeki itiraz edenlere şunu sormak isteriz:

Müstehcenlik içeren, âyetleri, hadisleri ve fıkhî babları bir kaç aile yan yana gelip okuyabilir misiniz? Her şeyin bir yeri ve yordamı yok mudur? Câiz olan müstehcenlik sınırı nedir? Naslarda sınırlar sarih ifadeler ile tâyin edilmiş midir? Fıkıh kitaplarında doğal karşılanan müstehcenlığın, tasavvufî izahlarda yadırgaması nedendir?
____________________


Beyitlerde Geçen Kavramların Karşılığı da Şunlardır:

EŞEK: Nefis,

KADIN: Mürşidsiz Mürid, (Şehvet, Hırs, Sabırsızlık vb. gibi yerilen nefsânî hasletlere kapılmış, üstelik, bu gibi kötü huylardan kurtulmak için kendine bir yol gösterici arayıp bulmamıştır.)

HALAYIK/CARİYE: Mürşid,

KABAK: Nefis Terbiyesi.
Рекомендации по теме
Комментарии
Автор

MEVLÂNÂ’NIN, «MESNEVİ» ADLI ESERİNDEKİ «KABAK HİKAYESİ»NİN TAHLİLİ


Konuya giriş yapmadan önce şu kısa anekdotu zorunlu görüyoruz:

1- Her şeyden önce şu husus bilinmelidir ki, Mesnevî, bir ârifin (Mevlânâ’nın) bir başka ârifi (Hüsâmeddîn Çelebî'yi) irşâdıdır.

Mesnevî'nin hitâp ettiği kitle iyi hesap edilerek beyitleri okunmalıdır. Ordinaryüs profesör bir fizikçinin, profesör bir fizikçiye fizik hakkında bildiklerini anlattığı bir eseri avâm-ı nâstan insanların okuyup anlayamaması ve şerhe ihtiyaç duymaları nasıl ki kaçınılmaz ise; Mesnevî'de de aynı durum söz konusudur.

Kaldı ki, her tıp kitabı okuyan doktor olamıyorken, Mesnevî'yi okuyan herkesin de irşâd olup ârif-i billâh olması mümkün değildir.


2- Mevlânâ (K.s.), anlatmak istediği mânâyı halk nazarında meşhûr olmuş, herkes tarafından bilinen kavramlar üzerinden anlatır.
Bu kavramlar bazen âyet ve hadis, bazen atasözleri, bazen bir destân, bazen edebî bir metin, bazen meşhûr şahsiyetler, bazen de meşhûr kıssalardır.

Mevlânâ bu kavramları, olgu ve olayları, kıssa ve hikâyeleri kullanırken, onların sıhhatleri ve hakîkat olup olmadıkları ile ilgilenmez. Şöhretlerine binâen onları zikreder. O'nun hedefi, vermek istediği mesaj ve mânâdır.

Bu sebeple Mesnevî'nin beyitleri değerlendirilirken, bu değerlendirme, beyitlerinde verdiği mesaj ve mânâ üzerinden yapılmalı; kullandığı hikâye/kıssa/hadis/destân gibi olay ve olguların sıhhati sorgulanmamalıdır. Çünkü onun hedefi bunların sıhhatini ispat değildir!


3- Kabak hikâyesinin, M.S. II. yüzyılda yaşamış bir Latin yazar olan APULEİUS’TAN (d.124–ö.170) alınmış olduğu da unutulmamalıdır.

O'nun, Millî Eğitim Bakanlığı tarafından “Dünyâ Edebiyâtından Tercümeler / Lâtin Klâsikleri” arasında 27 numarada yayınlanan «ALTIN EŞEK» adlı kitabında aynı hikâyeyi anlattığı görülmektedir.

Mevlânâ'nın kronolojik olarak kendisinden yaklaşık 11 asır (binyüz sene) kadar önce yaşamış olan bir yazarın kitabında geçen söz konusu hikâyeyi alıp bize aktarması, “Hikmet, mü’minin yitik malıdır; nerede bulursa onu alır” hadisinin bir gereği, yansıması ve sonucu olsa gerektir.

Bu demektir ki, içinde yaşadığı doğu kültürüne vâkıf olduğu kadar, hemen yanı başındaki batıdan da haberdar olan bir Mevlânâ ile karşı karşıyayız. Belki onun büyüklüğü, biraz da buradan kaynaklanmaktadır.

Esâsen bu durum, Mesnevî’den veya Mevlânâ’nın başka herhangi bir eserinden herhangi bir kısmın –deyim yerindeyse– “cımbızla çekilerek”, onun birtakım seviyesiz ithamlara mâruz bırakılmasının ne kadar yanlış olduğunu ortaya çıkarmaktadır.


Konuyla ilgili Şefik Can merhûmun değerlendirmesi, başka söze mahal bırakmayacak niteliktedir:

“Bu arada, bir câriyenin eşekle sevişmesi gibi meşhûr hikâye de, Latin şâir Apuleius’un «Altın Eşek» kitabından alınmıştır. Apuleius’un «Altın Eşek»ini okuyanlar, insan tabiatının süflî arzularını ifâde eden bu kitabı alkışlarken, aynı hikâye Mevlânâ’nın Mesnevî’sinde olunca hor görülmüştür. Bu görüş tamâmiyle bîtaraf değildir. Garez gelince insanın gözü kör oluyor, hakîkati göremiyor.”


4- Hikâyenin müstehcen olduğu, dînin bu şekilde anlatılamayacağı yönündeki itirazlara ise verilecek cevap şudur:

Hadis ve fıkıh kitaplarında, hatta Kur'ân âyetlerinde eşler arasındaki cinsellikten, lûtîlikten veya kadınların özel hâlleri olan hayız ve nifastan bahsedildiği unutulmamalıdır.


Bir de "Birkaç aile yan yana gelse Mesnevîyi okuyamazlar, edepleri el vermez" şeklindeki itiraz edenlere şunu sormak isteriz:

Müstehcenlik içeren, âyetleri, hadisleri ve fıkhî babları bir kaç aile yan yana gelip okuyabilir misiniz? Her şeyin bir yeri ve yordamı yok mudur? Câiz olan müstehcenlik sınırı nedir? Naslarda sınırlar sarih ifadeler ile tâyin edilmiş midir? Fıkıh kitaplarında doğal karşılanan müstehcenlığın, tasavvufî izahlarda yadırgaması nedendir?



Beyitlerde Geçen Kavramların Karşılığı da Şunlardır:

EŞEK: Nefis,

KADIN: Mürşidsiz Mürid, (Şehvet, Hırs, Sabırsızlık vb. gibi yerilen nefsânî hasletlere kapılmış, üstelik, bu gibi kötü huylardan kurtulmak için kendine bir yol gösterici arayıp bulmamıştır.)

HALAYIK/CARİYE: Mürşid,

KABAK: Nefis Terbiyesi.

hadimumevlana