filmov
tv
Haydi Ateistler Bunu da Açıklayın!-Ateizm Üzerine Eleştirel Bir Panel
Показать описание
11 Mayıs 2016 günü DEÜ İlahiyat Fakültesi Konferans Salonu'nda "DEÜ Üsve-i Hasene İlim ve İrfan Topluluğu"nun düzenlediği Ateizm Paneli.
Teknik bir sorun nedeniyle kayda alınamayan, kulüp başkanı Ali Uyanık'ın takdim konuşmasının metni şöyledir:
Kıymetli misafirlerimiz, değerli hocalarım, sevgili arkadaşlar...
“Kur’an, Sünnet ve Hikmet” ekseninde dînî, ilmî ve millî duruşumuzu sağlamlaştıracak, kardeşlik şuurumuzu güçlendirecek, mevcut bilgilerimizi zenginleştirecek ve kaliteli zaman geçirmemizi sağlayacak sosyal ve bilimsel faaliyetlerde bulunmayı hedeflemiş olan öğrenci kulübümüzün, bu seferki etkinlik için düşündüğü başlık, “Ateizm” oldu.
Yunanca “Atheos” yani “Tanrısız” kelimesinden gelen “Ateizm”in, Tanrı’nın varlığına kayıtsız şartsız iman etmiş öğrencilerden oluşan bir toplulukta neden konu edildiğini düşünebilirsiniz
Ne var ki konuya biraz daha yakından bakacak olursanız, üzerinde yaşadığımız topraklarda “Tanrısız olmayı seçen” her müslüman evlâdından, Tanrısız bir hayâtı aklından bile geçirmeyen İlahiyatçı neslin de belli oranda sorumlu olduğunu farkedeceksiniz…
Öyle ya… Tevhîd akîdesini ve iman esaslarını aklî ve naklî delillerle savunmayı gaye edinmiş olan Kelâm ilminde Profesörlük makamını elde etmiş olan bir İlahiyatçı, “Kur’an’da bugün değiştirilmesi gereken âyetler var” derse… Kehf sûresinin 65. âyetinde “katımızdan kendisine bir rahmet verdiğimiz ve kendisine ilim öğrettiğimiz kulumuz” diye bahsedilen seçkin bir zât hakkında “sözümona bilge kişi” yakıştırması yaparsa… Aynı sûrenin 80. âyetiyle “gerekçeye bakın…”, “yaw tamam da yani…” gibi cümleler kurarak alay ederse… “Böyle bir gerekçe bugün için insanlığın sağduyusunda kabul edilemez” derse…
Medyadan takip etmişsinizdir…
Böyle vahim ve çelişik bir durum karşısında, Yaratıcı’nın varlığı ve birliği, bir Peygamber, bir şeriat gönderip göndermediği konusunda kararsızlık yaşayan, şüpheler taşıyan bir insanın; “14 yüzyıl sonra âyetlere itiraz etmeye başladınız. Hadisler’e uydurulmuş dînin hurâfeleri dediniz. Birkaç yüzyıla kadar muhtemelen Kur’an’ı da toptan kaldırıp atacaksınız. Dîninizin sağlamlığından önce kendiniz şüphe etmektesiniz. Müslümanız diyorsunuz ama İslâm’ın ne olduğu konusunda kararsızsınız. Ne hakla beni böyle şâibeli bir dîne davet edebiliyorsunuz? Neden riske gireyim?” deme hakkı doğmaz mı?
Paris’te yaşayan dünyaca ünlü müzisyenimiz neyzen Kudsi Erguner, 2014’te kendisiyle yapılan bir röportajda; “Bugün İslâmiyet’in ne olduğu belli değil Türkiye’de. Bırakalım dînin etrafındaki kültürü, dînin kendisi karmakarışık!” demiş.
“Karmakarışık” olarak sunduğumuz bir dîne yeni dindarlar eklemeyi bırakalım; dinden çıkışları durdurmaya gücümüz yetmeyecektir.
2007’de “İslâmî Araştırmalar” dergisinde yayınlanan “Müslümanlıktan Hıristiyanlığa Geçişin Sebepleri Üzerine Sosyo-Psikolojik Bir İnceleme” başlığını taşıyan bir makalede, sosyal kimliğinden memnun olmayan bireyleri din değiştirmeye iten faktörler arasında, “mevcut dinî inanca yِönelik eleştiriler” ile “dindarlara ve din adamlarına yönelik tenkitler” sayılır. Makalede ele alınan 33 din değiştirme öyküsü arasında, İslâm Dînine ve Müslümanlara yönelik eleştirilerden etkilenenlerin oranı % 55’tir. 33 kişiden 18’inin, mevcut dinî inançların sorgulanması, bu bağlamda özellikle çeşitli konulardaki Kur’an âyetlerinin ve Hz. Peygamber’in sözleri ve yaşayışının eleştirilmesinden etkilendikleri ortaya çıkmıştır.
Şu durumda, müslüman coğrafyada doğduğu halde, müslüman bir ailenin mensubu olduğu halde, İslâm’a soğuk bakan, İslâm’dan uzaklaşan, dinden çıkan, başka dîne giren, ya da dinsiz ve ateist olmayı seçen insanlardan İmam-Hatip’li ve İlahiyat’lı jenerasyonun İslâm’ın temel taşlarına yönelik sorumsuz söylemlerinin de payı vardır.
Ateizm’e salt felsefî açıdan bakabileceğimiz gibi, sokaktaki insanı doğrudan etkileyen ve pratik sonuçlar doğuran bu noktayı gözden kaçırmamamız gerekir.
Alman filozofu Niçe, sanıldığının aksine, “Tanrı’nın alanını İnsan işgal ettiği için” TANRI ÖLDÜ demişti. “Size üstün insanı ilân ediyorum!” derken bunu kastetmişti. Zira Tanrı’yı zihninde öldüren, Yaratıcı’yı yaşantısının dışına atmaya kalkışan “kibirli ve kendini beğenmiş” insan için, Allah’ın olmadığı yerde herşey serbesttir! O’ndan kurtulan, dinden de ahlâktan da kurtulur! Niçe’nin tüyler ürperten ve sloganlaşan o meşhur ifadesinden çıkartmamız gereken asıl mânâ şudur: “Tanrı, kendisinden bahsedilmeyen, yanlış bahsedilen veya buyrukları kâle alınmayan yerde ölür!”.
İçinde bulunduğumuz ve mensubu olmakla gurur duyduğumuz bu kurum, “kendini Allah’ın yerine koymaya ve Peygamber’den rol çalmaya” çalışan İlahiyatçı tipini yetiştirmeye başladıysa, dinsizliğe giden yola malzeme vermeye verir hâle geldiyse, oturup “nerede hatâ yaptık” diye düşünmeye, mü’mince bir özeleştiri ve muhâsebe yapmaya muhtâcız…
İşte bugün, tam da bu konunun uzmanı olan, “Hâlık’ın varlığını mahlûkuna anlatmak” için farklı formatlar deneyen üç araştırmacı arkadaşımızla beraberiz...
Teknik bir sorun nedeniyle kayda alınamayan, kulüp başkanı Ali Uyanık'ın takdim konuşmasının metni şöyledir:
Kıymetli misafirlerimiz, değerli hocalarım, sevgili arkadaşlar...
“Kur’an, Sünnet ve Hikmet” ekseninde dînî, ilmî ve millî duruşumuzu sağlamlaştıracak, kardeşlik şuurumuzu güçlendirecek, mevcut bilgilerimizi zenginleştirecek ve kaliteli zaman geçirmemizi sağlayacak sosyal ve bilimsel faaliyetlerde bulunmayı hedeflemiş olan öğrenci kulübümüzün, bu seferki etkinlik için düşündüğü başlık, “Ateizm” oldu.
Yunanca “Atheos” yani “Tanrısız” kelimesinden gelen “Ateizm”in, Tanrı’nın varlığına kayıtsız şartsız iman etmiş öğrencilerden oluşan bir toplulukta neden konu edildiğini düşünebilirsiniz
Ne var ki konuya biraz daha yakından bakacak olursanız, üzerinde yaşadığımız topraklarda “Tanrısız olmayı seçen” her müslüman evlâdından, Tanrısız bir hayâtı aklından bile geçirmeyen İlahiyatçı neslin de belli oranda sorumlu olduğunu farkedeceksiniz…
Öyle ya… Tevhîd akîdesini ve iman esaslarını aklî ve naklî delillerle savunmayı gaye edinmiş olan Kelâm ilminde Profesörlük makamını elde etmiş olan bir İlahiyatçı, “Kur’an’da bugün değiştirilmesi gereken âyetler var” derse… Kehf sûresinin 65. âyetinde “katımızdan kendisine bir rahmet verdiğimiz ve kendisine ilim öğrettiğimiz kulumuz” diye bahsedilen seçkin bir zât hakkında “sözümona bilge kişi” yakıştırması yaparsa… Aynı sûrenin 80. âyetiyle “gerekçeye bakın…”, “yaw tamam da yani…” gibi cümleler kurarak alay ederse… “Böyle bir gerekçe bugün için insanlığın sağduyusunda kabul edilemez” derse…
Medyadan takip etmişsinizdir…
Böyle vahim ve çelişik bir durum karşısında, Yaratıcı’nın varlığı ve birliği, bir Peygamber, bir şeriat gönderip göndermediği konusunda kararsızlık yaşayan, şüpheler taşıyan bir insanın; “14 yüzyıl sonra âyetlere itiraz etmeye başladınız. Hadisler’e uydurulmuş dînin hurâfeleri dediniz. Birkaç yüzyıla kadar muhtemelen Kur’an’ı da toptan kaldırıp atacaksınız. Dîninizin sağlamlığından önce kendiniz şüphe etmektesiniz. Müslümanız diyorsunuz ama İslâm’ın ne olduğu konusunda kararsızsınız. Ne hakla beni böyle şâibeli bir dîne davet edebiliyorsunuz? Neden riske gireyim?” deme hakkı doğmaz mı?
Paris’te yaşayan dünyaca ünlü müzisyenimiz neyzen Kudsi Erguner, 2014’te kendisiyle yapılan bir röportajda; “Bugün İslâmiyet’in ne olduğu belli değil Türkiye’de. Bırakalım dînin etrafındaki kültürü, dînin kendisi karmakarışık!” demiş.
“Karmakarışık” olarak sunduğumuz bir dîne yeni dindarlar eklemeyi bırakalım; dinden çıkışları durdurmaya gücümüz yetmeyecektir.
2007’de “İslâmî Araştırmalar” dergisinde yayınlanan “Müslümanlıktan Hıristiyanlığa Geçişin Sebepleri Üzerine Sosyo-Psikolojik Bir İnceleme” başlığını taşıyan bir makalede, sosyal kimliğinden memnun olmayan bireyleri din değiştirmeye iten faktörler arasında, “mevcut dinî inanca yِönelik eleştiriler” ile “dindarlara ve din adamlarına yönelik tenkitler” sayılır. Makalede ele alınan 33 din değiştirme öyküsü arasında, İslâm Dînine ve Müslümanlara yönelik eleştirilerden etkilenenlerin oranı % 55’tir. 33 kişiden 18’inin, mevcut dinî inançların sorgulanması, bu bağlamda özellikle çeşitli konulardaki Kur’an âyetlerinin ve Hz. Peygamber’in sözleri ve yaşayışının eleştirilmesinden etkilendikleri ortaya çıkmıştır.
Şu durumda, müslüman coğrafyada doğduğu halde, müslüman bir ailenin mensubu olduğu halde, İslâm’a soğuk bakan, İslâm’dan uzaklaşan, dinden çıkan, başka dîne giren, ya da dinsiz ve ateist olmayı seçen insanlardan İmam-Hatip’li ve İlahiyat’lı jenerasyonun İslâm’ın temel taşlarına yönelik sorumsuz söylemlerinin de payı vardır.
Ateizm’e salt felsefî açıdan bakabileceğimiz gibi, sokaktaki insanı doğrudan etkileyen ve pratik sonuçlar doğuran bu noktayı gözden kaçırmamamız gerekir.
Alman filozofu Niçe, sanıldığının aksine, “Tanrı’nın alanını İnsan işgal ettiği için” TANRI ÖLDÜ demişti. “Size üstün insanı ilân ediyorum!” derken bunu kastetmişti. Zira Tanrı’yı zihninde öldüren, Yaratıcı’yı yaşantısının dışına atmaya kalkışan “kibirli ve kendini beğenmiş” insan için, Allah’ın olmadığı yerde herşey serbesttir! O’ndan kurtulan, dinden de ahlâktan da kurtulur! Niçe’nin tüyler ürperten ve sloganlaşan o meşhur ifadesinden çıkartmamız gereken asıl mânâ şudur: “Tanrı, kendisinden bahsedilmeyen, yanlış bahsedilen veya buyrukları kâle alınmayan yerde ölür!”.
İçinde bulunduğumuz ve mensubu olmakla gurur duyduğumuz bu kurum, “kendini Allah’ın yerine koymaya ve Peygamber’den rol çalmaya” çalışan İlahiyatçı tipini yetiştirmeye başladıysa, dinsizliğe giden yola malzeme vermeye verir hâle geldiyse, oturup “nerede hatâ yaptık” diye düşünmeye, mü’mince bir özeleştiri ve muhâsebe yapmaya muhtâcız…
İşte bugün, tam da bu konunun uzmanı olan, “Hâlık’ın varlığını mahlûkuna anlatmak” için farklı formatlar deneyen üç araştırmacı arkadaşımızla beraberiz...