CHP Lideri Kılıçdaroğlu’ndan; HDP önünde eylem yapan annelere mesaj!

preview_player
Показать описание
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu Parti Meclisi Toplantısı öncesinde yaptığı konuşmada annelerin kıyaslanmamasını istedi. HDP Diyarbakır il binası önünde bir süredir eylem yaparak terör örgütü PKK’nin kandırarak dağa kaçırdığı çocuklarını geri isteyen anneler ile her cumartesi İstanbul Galatasaray Lisesi önünde toplanarak gözaltında kaybolan evlatları için eylem yapan “Cumartesi Anneleri”nin kıyaslanmamasını isteyen CHP Lideri Kılıçdaroğlu, İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’ya sert çıktı. Kılıçdaroğlu, devletin acılı annelerin dertlerine çare olması gerektiğini savundu.

Рекомендации по теме
Комментарии
Автор

Ne değişti de şimdi özgül beyi gönderdin Diyarbakır annelerine oy için degilmi ama maalesef kaybettiniz

karadayi
Автор

Bay Kemal sanki umrumda ağlasınlar 👊😂😂😂🤣🤣

kenan
Автор

**En "masum" maskeli devlet tiyatrosu, soğuk savaş senaryolarıdır. Ve en kullanışlı olan oyuncular, bir avuç kirli para için herşeyi yapmağa hazır kadınlardır, Diyarbakır'daki sahte anneler gibi... Duygu sömürüsü sahneleri, en çok da sınıf bilinci bulunmayanları etkiler, avuçlar...**
Red. 13.9.2019

Aileler, anneler söz konusu olunca, bu coğrafyada yaşanan acılar çok kolay bir şekilde vicdanları harekete geçirebiliyor. Geçirmelidir de. Fakaaat, cambaza dikkat!

Son 35 yılı bilfiil kirli savaşla geçiren Türkiye/Kürdistan coğrafyası, acıların bin bir türlüsünü yaşadı. Üstelik, halklar gibi acılar da karşı karşıya getirilerek.

“Acılar yarıştırılmasın” söylemi, annelere duyulan saygıyı, annelerin yaşadıkları acıların kıyaslamasının yanlışlığını, soykırımcı rejimin toplumsal bölünmüşlüğü derinleştirme politikasına karşı bir duruşu ifade etmektedir. Bir gerilla annesiyle bir asker annesinin yaşadığı acıları yarıştırmanın anlamsızlığı ve ayrıştırıcılığına vurgu yapılmak için bu coğrafyada geliştirilen bir kavramdır.

Rejimin asker cenazeleri ile birlikte asker ailelerini ırkçı faşist politikalarına alet etmesi, şovenizm zehrinin topluma enjekte edilmesi için posası çıkana kadar kullandığı da bir başka gerçek. Maalesef, oldukça da etkili bir zehir.

Son günlerde Diyarbakır HDP önünde yaşananlar, bir vicdan, bir anne, bir evlat, bir acı sorunu değil; kirli kurgu. Evet, devlet toplumu zehirlemek için HDP önüne koyduğu aileler üzerinden konjonktürel olarak sıkışmışlığını aşmak, daha genel olarak da kitleleri paralize etmek için provokasyon yaratıyor.

Toplamda yirmi aile bile değil. Ancak medyasından “sanatçı”sına kadar bilumum devlet/Saray cenahı, “evlatlarını isteyen” ailelerin “gözyaşları” üzerinden nemalanmaya, başta kayyumlar olmak üzere içerisine yuvarlandıkları çıkmazdan kurtulmayı ummaktadırlar. Üç yıl önce de benzer bir senaryo sergilenmişti. Şimdi ise daha sistemli bir durumla karşı karşıyayız. İşin ucu, (akıl hastası provokatör Doğu PERİNÇEK’in hayın hesabı tutarsa) HDP’nin kapatılmasına bile vardırılabilir. Planlar derin.

Öncelikle, HDP kriminalize edilmek istenmektedir. Savunmaya çekilmeye zorlanarak, toplumsal meşruiyeti gölgelenmek istenmektedir. 7 Haziran sonrasında da benzer bir saldırı konsepti devreye sokulmuş ancak rejim istediği sonucu alamamıştı. Şimdi, özellikle 31 Mart-23 Haziran seçim dönemlerinde ortaya çıkan, aynı zamanda AKP-MHP karşıtlığı üzerine şekillenen Doğu ile Batı’nın yakınlaşması şoven propaganda ile de birleştirilerek bölünmek istenmektedir.

Aynı zamanda ülkeyi yönetmekte zorlanan, başta Ortadoğu ve Suriye olmak üzere dış politikada tam bir çıkmazda olan AKP/Saray rejiminin, içeride elini güçlendirmek için yaptığı kayyum saldırısı da elinde patladı. Devletin ve günümüzde AKP’nin her sıkıştığı dönemde “Kürtlere saldır” politikası, bir kez daha işletildi ancak direnişle karşılaştı. Kayyum, Batı’da beklenilen desteği sağlamadı. Saldırgan, savunmaya geçmişti.

Her şeye ve devletin/Saray’ın, tüm saldırganlığına rağmen Kürdistan’ın üç coğrafyasında teslim alamadığı bir direniş söz konusudur. Çokça hükümetler eskiten bu direniş, AKP’nin içerisine yuvarlandığı krizin hem nedenlerinden biri, hem de nihayetine erdirecek en dinamik güçlerden biridir. Askeri olarak bitirilemeyen bu direnişin siyasi momentine saldırılarak, “Pençe” operasyonlarıyla elde edilemeyen “zafer”, manipülasyonun gücüyle sağlanmaya çalışılmaktadır.

Tam da böylesi süreçte söz konusu ailelerin HDP önünde oturması, zamanlaması itibarıyla manidardır.

İkincisi, bu aileler organize bir şekilde yönetilmektedir. Asker ve polisin yönlendirdiği, MİT ve ilgili kuruluşların lojistik destek sağladığı artık sır değil.

Ve en önemlisi, orada toplanan ailelerin gerçek muhataplarının HDP olmadığını bilmelerine rağmen kendilerini kullandırmaya devam etmeleridir. Örneğin, PKK’nin elinde bulunan polis oğlunu isteyen Ordulu aile çok iyi biliyor ki, esir asker ve polislerin serbest bırakılması için HDP ve insan hakları örgütleri sayısızca girişimlerde bulundu. Ve bu girişimler her seferinde devlet tarafından engellendi.

Bu anlamıyla, eylemin kendisi hiç ama hiç de masum değildir.

Aynı “masumiyet”, “çocuğumu zorla kaçırdılar” söylemi için de yitirilmiştir. “Kaçırma” gibi bir eylem, Marxist kurtuluş anlayışının partileşmiş kuvveti olan PKK’nin tüzüğüne ve devrimci felsefesine aykırıdır.

PKK’nin (ve siyasal/toplumsal mücadele yürüten hareketlerin) saflarına “kaçırılmış” kadrolar kattığını savlamak, özel savaş söylemidir. Dün JİTEM’in propaganda kitabında “kandırılmış” devrimciler/komünistler vardı, bugün “kaçırılmış” Kürtler hapı var; yutturaabildiklerine. Gönüllü birlik olmadan, özgür iradeyle katılım olmadan bir gerilla hareketi var olabilir mi? “Kaçırılmış/kandırılmış” bir gerilla, yanındakiyle sırt sırta, omuz omuza savaşır mı?

Eğer, bir “zorla” götürmeden bahsedilecekse, devletin “zorunlu” askere aldığı ve ölüme gönderdiği gençlerden bahsedilmelidir.

Eğer, bir “kaçırma”dan bahsedilecekse, bugün yasaklı olan Galatasaray Meydanı’nda 25 yıldır devlet tarafından “kaçırılan” evlatlarını arayan Cumartesi Annelerinin çığlıklarına bakılmalıdır.

Çok açık. HDP önünde oturan ailelerle annelerin acıları, siyahla beyaz kadar ayrı şeylerdir.

Durum bu kadar keskinken; “Ailelerin tepkisini anlıyoruz”, “Annelerin gözyaşının rengi aynıdır”, “Aileler için heyet oluşturalım”, “Gelin, herkes elini taşın altına koysun; parlamento çatısı altında ortak bir heyet oluşturalım ve bu sorunlara köklü bir çözüm için hemen girişimlerde bulunalım” söylemleri ve pratik girişimlerin karşılığı olmadığı vurgulanmalıdır.

Hiç de masum olmayan, özel savaş dairelerinde kotarılan bir eylemin ne anlaşılacak tarafı, ne de aynı olan acı ve gözyaşı vardır. Dağa çıkan biri “sorun” değil ancak onur olacağından, meclise taşınıp çözümlenecek bir durum da yoktur.

PKK Yürütme Komitesi Üyesi Murat Karayılan, çok yerinde bir tespitte bulunarak, “HDP’nin gelip bize ‘şunu evine gönderin’ deme durumu yok. Ne bizimle böyle bir ilişkisi vardır, ne de biz birilerinin söylemiyle militanlarımızı bir yere göndeririz. Şu kesindir ve herkes bilmelidir; onlar orada on gün değil, on yıl da otursalar kimse geri gelmez. Bu devlet, bizim bir tek militanımızı şehit etmek için milyonlarca para döküyor. Bir yoldaşımızı şehit etmek için onlarca uçağını saatlerce havada tutuyor. Şimdi de böyle bir tezgahla militanlarımızın eve geri dönmesini sağlamaya çalışıyor. Kürdistan özgürlük mücadelesine katılan biri, artık halkının militanı olur. Bu da büyük bir onur ve şereftir. Bir özgürlük militanı olma bilincine erişmiş olan kişi, artık öyle çağrılara, paraya pula kulak asıp oraya buraya gitmez. O artık ülkesinin bir fedaisi olmuştur ve böylesi şeyler için geri dönmesi mümkün değildir…” demiştir.

Ortada bir “kaçırılma” ve dağdan inme durumu söz konusu olmadığına göre, bugün özel savaş konseptinin kullandığı ailelere yönelik izlenecek en yerinde pratiklerden biri, söz konusu ailelerle bire bir iletişim kurarak ikna yöntemini kullanmak olmalıdır. Nitekim iki aile ikna edilerek HDP önünden ayrılmıştır.

Bugün gencecik insanlar dağa çıkıp eline silah alıyorsa bu bir neden değil, sonuçtur. HDP önünde oturan aileleri ikna edecek en güçlü argümanlardan biri de onurlu barış için mücadeleye çağırmak olmalıdır. Bu nedenle de dağa çıkan çocuklarını HDP’de değil; devlet olma anlayışının bugünkü uygulayıcıları olan, çatışmayı körükleyen, özel savaş hamlesi yapan AKP’nin, MHP’nin ve onların valiliklerinin, savcılıklarının, emniyetinin önünde aramak en doğru adres olacaktır.

Özel savaş, eski adıyla psikolojik savaş; kirli savaşın aynı zamanda ideolojik araçlarla yürütülmesidir. Bugün bu ailelerin karşısına çok daha güçlü ve örgütlü katılımlarla Barış Annelerini, Cumartesi Annelerini, kayıp yakınlarını çıkarmak; durdukları yerin yanlış tarafta olduğunu göstermek gerekir. “Acılarınızı anlıyoruz” minvalinde değil. Tam da Barış Annelerinin söylediği gibi: “Orada oturmakla olmaz. HDP ne bilsin sizin çocuklarınızı? Orada siyasi malzemeye kurban olurlar. Bunu yapmak yerine, bizim yanımıza gelsinler. Birlikte mücadele edelim.”




*+*
*+*
*+*

TV SpecialWar-watch net channel documentary

onuryldz
Автор

Diyarbakır annelerini kulanıyorlar orda tam bir seneryo oynanıyor

caferkilavuz
Автор

Onur yildiz bu arada burada yapmis oldugun paylasimin sahsim tarafimdan avukatima talimat verilerek adli yargi yolu acilmistir bunu bilmek senin hakkin yasal olarak demek benim devletim para harciyarak askerimi sehit ediyor oylemi bu sikintini adli makamlara anlatmanda bi sakinca olmaz umarim

hakancemkalyoncu
Автор

Hani hdp ve pkk ya bir laf söyleseydin (işte tamda bu) diyecektim ama hevesimi kursağımda bıraktın...

sarbay