17. FİL VAKASI, MESCİTLER. (Musahabe 6 Kitabı) - Mahmud Sami Ramazanoğlu (K.s.)

preview_player
Показать описание
''Bildin mi ya Ekreme'r-Rusul! Rabbin ashab-ı file ne yaptı?
Rabbin Teala onların hilelerini zayi kılmadı mı? Rabbin Teala ashab-ı fil üzerine fevc fevc kuşları gönderdi ki, o kuşların her biri onlara çamurdan yapılmış ateşte pismiş gibi sert çakıllar atarlardı. Kuşların taşları atması üzerine, Rabbin Teala onları yenmiş ekin çöpü gibi kıldı.'' (Kuran/el-Fil. 1-5)
Ashab-ı fili helak için Allah Teala Hazretleri bir takım kuşlarla fevc fevc müteferrik surette asker, tabur, bölük ve takımları gibi Ebrehe'nin üzerine gönderdi. Her kusun ağzında ve iki ayağında da birer tane olmak üzere her kuşta üç tane ateşte pişmiş kiremit gibi sert kurşun taş vardı. Her taşın üzerinde kime isabet edeceği yazılı idi.

Bu taşları kuşlar kâfirlerin üzerine attılar. Her taş bir kâfire dokunur deler, öbür tarafından kurşun gibi çıkar, derhal onu öldürürdü. Taşların mercimekten büyük, nohuttan küçük olduğu tefsirde rivayet edilmiştir. Taşlar, helâk ettikleri kimseleri ekinin sapı gibi veya kapçığı gibi içi yenmiş boş çöp gibi yapmıştır.

İşte Kadir, Kayyum olan Hak Sübhanehu ve Teâlâ Hazretleri kuşlarla ve kuşların attığı taşlarla insanlara kudret-i kâhiresini, ibretbahş olmak üzere izhar buyurmuştur. Bunu her mümin ve akıl sahibi kabul eder. Sadece kalbi ölü, basireti kör olanlar kabul edemez. Bu fil vakasını müşrikler de aynen görmüş olduğundan bu sure-i celile nazil olduğunda müşriklerden inkâr eden bir fert bile olmamıştır.

Fil Vakası velâdet-i Nebeviyye'den elli dört gün evvel vuku bulmasına rağmen o vakayı ''görmüş gibi bilmeden mi? Bildin'' manasına ''Görmedin mi'' şeklinde varit olmuştur.

Geçmiş ümmetlerin helâklerine sebep olan zelzele, tufan, sâika gibi gadab-ı ilahiyi bazı tabiiyyun, maddî sebeplere hamlederek inkâr etmişlerdir. Halbuki Hak Sübhanehu ve Teala Hazretleri Ferman-ı Mecidi'nde:
- ''Biz onlardan her birini isyanları sebebiyle muaheze ettik, onlardan bazıları üzerine şiddetli rüzgâr gönderdik. O rüzgârla onları helâk ettik ve onların bazılarını zelzeleyle bir yere batırdık. Onlardan bazılarını biz denize gark ile helâk ettik. Halbuki Allah Teâlâ onları helâkle onlara zulmetmiş olmadı. Ancak kendileri hakkı kabul etmemek ve resullerini tekzip etmekle nefislerine zulmetmiş oldular'' buyurmuştur. (Kuran/el-Ankebût, 40)

Hâlık Teâlâ ve Tekaddes Hazretleri Sure-i Fil'de Habibine ''rabbüke'' lafziyle Rabb ism-i şerifini Resûlullah'a muzâf kılması, Habibine tazim, Kureyş kavmine de tariz içindir. Yani, ''Ashab-ı fili ilhak eden senin Rabbindir. Nasıl ki ashab-ı fili senin Rabbin ilhak ettiyse senin düşmanlarını da ilhak edecek'' manasına işaretle Habibinin düşmanları üzerine galebe edeceğini vaat, ve muzafferiyet ihsan edeceği tebşirini mutazammındır.
Bu Fil Vakası üzerine Araplar, Kureyş kavmine hürmet eder oldular. Ve bu kıssa-i acibe Sallallahu teâlâ aleyhi ve sellem Efendimiz hürmetine lütfu ihsan-ı ilahi oldu.
Daha fazla kitleye ulaşmak ve kanalımıza destek için ''♥ Teşekkürler'' butonuna tıklayarak desteğinizi gösterebilirsiniz.

00:00 FİL VAKASI.
04:26 MESCİTLER.

#MahmudSamiRamazanoğlu #Musâhabe6 #AbdullahCAN
Рекомендации по теме
Комментарии
Автор

17- FİL VAKASI, MESCİTLER. (Musahabe 6 Kitabı) - Mahmud Sami Ramazanoğlu (K.s.)
''Bildin mi ya Ekreme'r-Rusul! Rabbin ashab-ı file ne yaptı? Rabbin Teala onların hilelerini zayi kılmadı mı? Rabbin Teala ashab-ı fil üzerine fevc fevc kuşları gönderdi ki, o kuşların her biri onlara çamurdan yapılmış ateşte pismiş gibi sert çakıllar atarlardı. Kuşların taşları atması üzerine, Rabbin Teala onları yenmiş ekin çöpü gibi kıldı.'' (Kuran/el-Fil. 1-5)
Ashab-ı fili helak için Allah Teala Hazretleri bir takım kuşlarla fevc fevc müteferrik surette asker, tabur, bölük ve takımları gibi Ebrehe'nin üzerine gönderdi. Her kusun ağzında ve iki ayağında da birer tane olmak üzere her kuşta üç tane ateşte pişmiş kiremit gibi sert kurşun taş vardı. Her taşın üzerinde kime isabet edeceği yazılı idi.

Bu taşları kuşlar kâfirlerin üzerine attılar. Her taş bir kâfire dokunur deler, öbür tarafından kurşun gibi çıkar, derhal onu öldürürdü. Taşların mercimekten büyük, nohuttan küçük olduğu tefsirde rivayet edilmiştir. Taşlar, helâk ettikleri kimseleri ekinin sapı gibi veya kapçığı gibi içi yenmiş boş çöp gibi yapmıştır.

İşte Kadir, Kayyum olan Hak Sübhanehu ve Teâlâ Hazretleri kuşlarla ve kuşların attığı taşlarla insanlara kudret-i kâhiresini, ibretbahş olmak üzere izhar buyurmuştur. Bunu her mümin ve akıl sahibi kabul eder. Sadece kalbi ölü, basireti kör olanlar kabul edemez. Bu fil vakasını müşrikler de aynen görmüş olduğundan bu sure-i celile nazil olduğunda müşriklerden inkâr eden bir fert bile olmamıştır.

Fil Vakası velâdet-i Nebeviyye'den elli dört gün evvel vuku bulmasına rağmen o vakayı ''görmüş gibi bilmeden mi? Bildin'' manasına ''Görmedin mi'' şeklinde varit olmuştur.

Geçmiş ümmetlerin helâklerine sebep olan zelzele, tufan, sâika gibi gadab-ı ilahiyi bazı tabiiyyun, maddî sebeplere hamlederek inkâr etmişlerdir. Halbuki Hak Sübhanehu ve Teala Hazretleri Ferman-ı Mecidi'nde:
- ''Biz onlardan her birini isyanları sebebiyle muaheze ettik, onlardan bazıları üzerine şiddetli rüzgâr gönderdik. O rüzgârla onları helâk ettik ve onların bazılarını zelzeleyle bir yere batırdık. Onlardan bazılarını biz denize gark ile helâk ettik. Halbuki Allah Teâlâ onları helâkle onlara zulmetmiş olmadı. Ancak kendileri hakkı kabul etmemek ve resullerini tekzip etmekle nefislerine zulmetmiş oldular'' buyurmuştur. (Kuran/el-Ankebût, 40)

Hâlık Teâlâ ve Tekaddes Hazretleri Sure-i Fil'de Habibine ''rabbüke'' lafziyle Rabb ism-i şerifini Resûlullah'a muzâf kılması, Habibine tazim, Kureyş kavmine de tariz içindir. Yani, ''Ashab-ı fili ilhak eden senin Rabbindir. Nasıl ki ashab-ı fili senin Rabbin ilhak ettiyse senin düşmanlarını da ilhak edecek'' manasına işaretle Habibinin düşmanları üzerine galebe edeceğini vaat, ve muzafferiyet ihsan edeceği tebşirini mutazammındır.
Bu Fil Vakası üzerine Araplar, Kureyş kavmine hürmet eder oldular. Ve bu kıssa-i acibe Sallallahu teâlâ aleyhi ve sellem Efendimiz hürmetine lütfu ihsan-ı ilahi oldu.

MESCİDLER
''Allah'ın mescitlerini ancak Allah'a ve ahiret gününe iman eden, namazı dosdoğru kılan, zekâtı veren ve Allah'tan başkasından korkmayan kimseler imar eder. işte doğru yola ermişlerden olmalar umulanlar bunlardır.'' (Kuran/ et-Tevbe, 18.)

Beyzâvi'nin beyanı veçhile bu ayette Vacip Teâlâ mescidi tazime ehil ve beyan buyurmakla, ehl-i imanı fezâil-i ilmiyye ve ameliyye tahsiline teşvik buyurmuştur.
Mescidin tamiri ile Murad, binasına, tanzifatına, döşenmesine içinde ibadet etmeğe zikrullah ile tezyinine ve tedris-i ulûmu ve sair ibadeti şamil olduğu gibi mescide münasip olmayan şeylerden himâye etmeğe de şamildir. Şu halde beş vakit namazda mescide devam mescidi tamir kabilindendir. Hatta Rasûlullah:
- Bir kimse sabah ve akşam mescide giderse Allah Teâlâ cennette onun için bir konak hazırlar, buyurmuştur.

Ayet-i kerimede:
- ''Allah'ın mescitlerini ve mescitlerde Allah'ın ismi zikrolunmaktan men edip mescitlerin harabına sa'y eden kimseden ziyade zalim kim olabilir? işte şu mescidin harabına sa'y eden zalimler mescitlere ancak korku ve endişe ile girerler. Onlar için dünyada rüsvaylık ve zillet, ahirette de azâb-ı azim vardır buyurulmuştur.'' (Kuran/el-Bakara, 114.)

Elbette indellah, muazzam ve ism-i celile-i ilâhiyyenin zikrolunması için bina olunmuş mescitlerine yıkılmasına çalışandan ve Allah'ın kullarını ibadetten ve zikr-i iIlâhiden men' ile mescidin tatiline uğraşan kimseden ziyâde bir zalim olamaz.
Bu ayet-i celile, mescitlerin indellah muhterem olduğuna; insanlar için de mescitlere hürmet ve tazim vacip olduğuna delâlet eder. Binaenaleyh mümin için abdestsiz mescitlere girmek caiz değildir.
İbn Abbas'ın rivayetine göre bu ayetin sebeb-i nüzulü Rum meliki Tatus, Beni İsrail'e gazap ederek Beyt-i Makdis'i tahrip ve Beni İsrail'i katl ve esir edip Tevrat'ı yaktı. Beyti yıktı, içine kelpler ve cifeler doldurdu. Hazret-i Ömer radıyallahu anh zamanında ehl-i İslam tarafından yeniden bina edilinceye kadar harap kaldı.
Ve bir rivayete nazaran bu ayet Mekke müşrikleri hakkında nazil olmuştur. Zira onlar Hudeybiye senesi Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'i ve ashabını Mescid-i Haram'ı ziyaretten men etmişler ve bu sebeple Hudeybiye Musâlehası akd ile Beyt-i şerifi ziyaret etmeksizin geri dönmüşlerdi.

Her iki rivayete nazaran gerek Beyt-i Makdis ve gerek Kâbe-i Muazzama Mescid-i vahit hükmünde olduğundan ayet-i celile de ''mesâcid'' tabiriyle cemi' sigasiyle gelmiştir.
Bu ayet-i celilenin hükmü, Allah Teâlâ Hazretlerine ibadet maksadıyla bina olunmuş olan mescitlerin cümlesine şamildir.

Süre-i Cin'de buyurulmuştur:
- ''Bütün mescitler Allah Teâlâ'ya mahsustur. Hal böyle olunca siz mescitlerde Allah Teâlâ ile beraber hiç bir kimseye ibadet etmeyin.'' (Kuran/ el-Cinn, 18.) Yani ey ibadetle mükellef olan insü cin, bilin ki, ibadet için bina kılınan mescitlerin tesisi Allah Teâlâ'ya mahsustur. Binaenaleyh mescitlerde Allah Teâlâ'ya ibadet ederken Cenâb-ı Allah ile beraber başka bir kimseye ibadet etmeyin ki, Allah Teâlâ'ya şirk etmeyiniz.
Yahudi ve Nasârâ ibadethanelerinde Cenâb-ı Allah'a şirk koştuklarından Cenâb-i Hak bu ayet-i celile de şirkten nehiyle ihlâs üzere ibadet olunmasını emir buyuruyor. İmam Hasan'ın rivayetine nazaran mesâcid ile Murad, secde mümkün olan her yerdir. Yer yüzünün kâffesine şamildir. Zira Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem:

- Benim için yeryüzünün küllisi mescit kılındı, buyurmuştur.

Şu halde mescidin gayri, Cenâb-ı Allah'ın yarattığı hiç bir yerde Allah'ın gayriye ibadetin ve tapmanın caiz olamayacağını Cenâb-ı Hak bu ayet-i celile de beyan buyurmuştur.

Bu ayette mescide giren kimseye Zikretmesiyle emir vardır. Zira Allah'la beraber gayriye çağırmayın, demek ''Allah Teâlâ'ya çağırın'', O'nu anın, zikredin demektir. Şirkten nehyetmek tevhitle emretmektir. Binaenaleyh mescid-i şerife giren kimsenin bu ayete imtisalen Tevhid le girmesinin sünnet olduğu Fahr-i Râzi'nin beyanatındandır. Zira:

- ''Her kim ki, Rabbinin zikrinden yüz çevirir, Rabbi onu şiddetli azaba götürür'' (Kuran/el-Cinn, 17.) ayet-i celilesi de Allah'ın zikrinden yüz çevirenlerin cehenneme idhâl olunacağını
beyan buyurmaktadır.

Zikirle Murad; ibadet, taat, vesaire evrat ve zikrullahtır. Yani ''bir kimse ki Rabbinin ibadetinden yüz çevirdi, kaçtı; Rabbi o kimseyi şiddetle azaba idhâl eder ki o azap cümle azaplardan yüksek ve muazzep olan kimse üzerine gâlibdir.'' Ayet-i celile de geçen ''Sa'b'' âli, galip ve yüksek manasınadır. Binaenaleyh ibadet ve zikrullahdan i'raz edenlere vaki olacak azabın şiddetine işaret için bu makamda Vacip Teâlâ Hazretleri azabı ulviyet ve galebe manasına olan suûdla tavsif buyurmuştur ki ''Bir azapla muazzep olunur ki o azabda asla rahat göremezler ve daima şiddetli tezayüt eder, '' demektir.

İbn Abbas'dan rivayet ile, Fahr-i Razi'nin beyanına göre ''saaden'' cehennemde bir dağdır ki azabının şiddetli olmasını Murad ettiği kimseyi Cenâb-ı Hak o dağa sevk eder. Çünkü ateşle azap olduğu gibi o dağa çıkıp inmek de ayrıca bir azaptır.

AbdullahCANCAN
join shbcf.ru