ATEİZM ve DEİZM NEDEN ARTIYOR - Diyanetin Ateizme Yardımı

preview_player
Показать описание
Bu videomuzda Diyanet'in yardımlarıyla artan ateizm ve deizm hakkında genel bir video hazırladık. Diyanetin çağ dışı uygulamalarıyla artan ateizm ve deizm ile mücadele edilebilir mi? Ateizm ve Deizm bu ülkenin geleceği mi?

Bağışlarınızla Destek Olun !
Рекомендации по теме
Комментарии
Автор

Zorlama ters teper her zaman. Bırakın isteyen istediği gibi yaşasın.

abdullahmuglali
Автор

Yine güzel ve akıcı hatta anlaşılır bir video olmuş emeğinize sağlık

batuungodly
Автор

azicik vicdani olan kurani okudukdan sonra musluman kalmaz .. en azindan benim vicdanim izin vermedi

hheycarl
Автор

Evet bunu yaşadım önce kabullenmeyip deist oluyorsun sonra deizim in de tanrinin da olmadığını kabullenip ateist oluyorsun bana olan tam olarak buydu cokta memnunum mutluyum hicte dedikleri gibi ruh hastası olmadım kafayi da yemedim aksine zihnim açıldı özgürleştim.

elifsurer
Автор

Zeynep önceleri Muhammed'e ''baba'' derken, Zeyneb'i şey ettikten sonra Muhammed'e nasıl hitap etti ki?
Bu kesin; ''Sen Zeyd'den daha yapıyon, ondan sana veriyom, kırık sevgilim'' muhakkak böyle ya da buna yakın konuşma geçmesi büyük bir olasılık.

halla-rutkoy
Автор

Bir çok hoca namaz kılmanın ve oruç tutmanın önemini anlatıyor, fakat kimse güzel ahlaklı olun haksızlık karşısın da susmayın hakkınızı savunun, ihtiyaç sahiplerine yardım edin kusur kapatın namazı dost doğru kılın bunlarla birlikte diyen yok, islam dini yaşam biçimidir dinin güzelliğini doğruluğunu yaşayarak yaşatarak göstermek lazım bence.
Sağlıcakla kalın.

aloneman
Автор

ağzına sağlık.. on numara tespit ve bilgiler..

meteatilla
Автор

(Arka plan) Douglas Murray, Sam Harris, Christopher Hitchens, Richard Dawkins ve Ricky Gervais, gerisini tanımıyorum onlar kim?

larsthurgood
Автор

deisttim ama konuştuklarınız çok mantıklı

sytescjzewq.kvjxws
Автор

Romanya (diktatörlük yılları ile yetimhaneleri) + İran=Türkiye

Ozguryalnik
Автор

ONUNCU BÖLÜM  DEİZM

EŞİTLİK BAŞKA, ADÂLET BAŞKA!

Sual: “Bizler müslüman ailede doğduğumuz için mi Allâh’a inanıyoruz. İnanmayan aileden doğanların suçu ne?”

Sual: “Allah neden bir kuluna eziyet verirken diğerine rahatlık veriyor. Rabbimiz neden bu konuda eşit davranmıyor?”

Bu iki sual, kader sırrıyla alâkalı olduğu için, birlikte cevaplandıralım.

İnsanlar, ekseriyâ eşitlik ile adâleti birbirine karıştırırlar. Eşitlik her zaman adâlet değildir.

Eğer eşitlikten bahsedecek isek; yukarıda saydığımız, akıl ve idrak nimetlerini Cenâb-ı Hakk’ın kullarına eşit şekilde verdiğini hatırlatırız.

Eşit olmayan şartlardaki insanlar, birbiriyle aynı şartlarda muhakeme edilirlerse o zaman adâletsizlikten bahsedilebilir.

Hâlbuki Cenâb-ı Hakk’ın muhakemesi ve hesabı, her bir ferde husûsîdir. Cenâb-ı Hak, bu hususta insanların endişelerini izâle etmek için şöyle buyurmuştur:

“Allah her şahsı, ancak gücünün yettiği ölçüde mükellef kılar...” (el-Bakara, 286)

Herkes, kendi bulunduğu şartlara göre imtihan olmaktadır.

Ayrıca Cenâb-ı Hak; hayattaki bütün zorluk, musîbet ve sıkıntıları, ecir vesilesi kılmıştır.

Meselâ bu cihanda âmâ olarak yaşayan kişiler, sabrederlerse; âhirette nâil olacakları nimetler karşısında, dünyada iken âmâ olduklarına şükredeceklerdir.

Allah kullarına zulmetmez. Âyet-i kerîmede buyurulur:

“Şüphe yok ki Allah zerre kadar haksızlık etmez...” (enNisâ, 40)

İşte îman bu prensiplere de inanmayı gerektirir. Mü’min, Allâh’ın rahmetinden şüphe etmez. O’nun zulmedebileceğini düşünemez.

İslâm dîninin mutlak hakikat olmadığını iddia etmek için, bazı kişiler yukarıdaki sualde yer alan zihniyeti istismâr etmektedir:

“Herkes kendi anne-babasının, toplumunun dînine inanıyor. O hâlde, mutlak doğru bir inanç yoktur. İnanç, izâfîdir. Herkesin doğrusu kendisine göre doğrudur...” diyorlar.

Hayır, bu yaklaşım doğru değildir. İslâmiyet, asırlardır tebliğ ulaşmamış bir coğrafyada başladı. Oradaki insanlar; “Biz babalarımızın dîninden ayrılmayız!” dediler. Peygamberimiz, bu taassupla mücadele etti.

Her insanın, enfüsî âlemindeki imtihanı, şahsî olarak cereyan eder. Nice cami gölgesinde yetişmiş insan, maalesef îmânını kaybeder veya fısk u fücûra dalarken, İslâm’dan fersah fersah uzak diyarlarda doğup yetişen nice insanlara hidâyet nasîb olmaktadır.

Îman kaderi, bir sırr-ı ilâhîdir.

Peygamberimiz’e yıllarca kol-kanat geren Ebû Tâlib’e îman nasîb olmaz iken; Hazret-i Hamza’yı katlettirip, ciğerini dişleyen Hind’e îman nasîb olmuştur. Bu nasiplerin hikmet tarafını bilmiyoruz. Zira bizim aklımız mahduttur.

Nitekim Kehf Sûresi’nde Musa -aleyhisselâm- ile Hızır -aleyhisselâm- arasındaki kıssada; Musa -aleyhisselâm-, Hazret-i Hızır’ın gösterdiği üç vâkıayı akıl ile çözemedi ve itiraz etti. Fakat hikmetini Hızır’dan öğrendikten sonra, büyük bir huzur duydu.

Meselâ; Ebû Tâlib’in îmân etmeyişinin bâtınî sebebini bilmiyoruz fakat zâhiren şöyle demişti:

“–Ey yeğenim, sana îmân edersem, beni Kureyş’in kadınları ayıplar...” (Bkz. Vâhidî, Esbâbü Nüzûli’l-Kur’ân, s. 268 [et-Tevbe, 113])

Yani Kureyş kadınlarının ayıplamasını, Allah Rasûlü’ne tâbî olmaktan üstün tuttu.

Diğer taraftan;

Kelâm âlimleri ise; kendisine hiçbir ilâhî davet ulaşmayan, peygamber sesini işitmeyen bir kişinin, bu cihandaki bin bir azamet ve hikmet tecellîlerine bakarak, Allâh’ın varlığını ve birliğini tasdik etmesini zarûrî görmüşlerdir.

Şu da unutulmamalıdır ki;

Cenâb-ı Hakk’ın rahmeti de gazabı da küçük bir şey ile tecellî edebilir. Bunun hikmetini anlamak, bizim idrâkimizi aşar.

Bir başka sual veya vesvese şöyle:

muhammednurtaskarali
Автор

23 ÜNCÜ  BÖLÜM  DEİZM 

Bu konuda iki türlü grup var. Bir dine mensup olduğu halde önemsemediğini doğrudan söyleyenler bulunuyor. Bir de lafla önemsediğini belirtse de karizma, para ve cinselliğin peşinde koştuğu için fiiliyatta önemsemeyenler var. Hayatın anlamını karizma, para ve cinsellikte anlamaya çalışanlar da cabası. Oysa İslam'ı önemli kılan unsurlardan biri de hayata önem vermesidir. 'Neden buradayım ve nereye gidiyorum' sorusuna cevap buluyor olmasıdır. Bunların cevabını bulmadan da hayatı anlamlı bir şekilde inşa etmemiz mümkün değil. Hayatı anlamlandırmak fıtrattan gelen bir ihtiyaçtır. Şimdi bu fıtrattan gelen ihtiyacı birçok kişi karizmayı, parayı ve cinselliği bulmak üzerinden anlamlandırmaya kalkınca herhangi bir dinin mensubu olmaktan da çıkıyor. Hatta bu, o kişiyi kendi dinini oluşturmaya kadar götürüyor. Kur'an'da bunlar için ‘Hevasını ilah edineni gördün mü?' ayetinin günümüzde bir karşılığı varsa, budur. 

"Toprağın altında zengin ile fakir eşitleniyor" 

Onun için karizma, para ve cinsellik üzerinden hayatı anlamlı kılmaya çalışmanın beyhude olduğunu anlatıyorum. Çünkü kısa bir süre sonra üzerimize toprak düşecek. Toprağın altında kaldığımızda devlet başkanları, Elvis Presley ve Maradona olmanın bir önemi kalmıyor. Bunlar ile sıradan vatandaşlar toprağın altında eşitleniyor. Bil Gates kadar zengin olanla borç batağında yüzen biri arasında da fark kalmıyor. Dünyada alınan hazlar bakımından da Kazanova mısınız ya da sıradan biri misiniz,  bunun da anlamı kalmıyor. Toprağın altında kalmak da öyle çok uzak değil. Dünyanın kuruluşu göz önünde bulundurulduğunda 100 yıllık bir ömür bile yaşasanız, ölüm bir flaşın çakması kadar kısa bir sürede geliyor.

Kur'an'da geçen "adalet" ve "fikir özgürlüğü" gibi kavramlar neden Müslüman ülkelerde hayata geçirilmiyor? Niçin İslam beldelerinde hak ve özgürlükler daha fazla ihlal ediliyor? 

Ben Kur'an'daki kavramları örnek vererek bu kitapta çağını aşan fikir inşalarının olduğuna dikkati çekiyorum. Adalet, fikir özgürlükleri, yönetim ilkeleri, savaş etiği gibi… Mesela namaz, oruç, hac ve zekat gibi ibadetler ifa edilirken bunların yapılması için zor kullanılacağına dair bir hüküm yoktur. Kur'an'da mürtedler, yani dinden dönenlerle ilgili hüküm var. Ama o hal üzerine ölürlerse hesabının diğer taraftan sorulacağı belirtiliyor. Kur'an'da mürtede dünyada ceza verilmesine ilişkin bir ifade hiçbir şekilde geçmiyor. Ama o dönemin şartlarında gücü elinde bulunduran birçok kişi, insanların fikir özgürlüğüne müdahalede bulunmuş. 

"Kur'an'a aykırı üretilen fıkıhtan anlıyoruz" 

Bunu nereden anlıyoruz? 

Üretilen ve Kur'an'a aykırı fıkıhtan anlıyoruz bunları. Elbette hepsi için söylemiyorum ama Kur'an'a aykırı üretilmiş fıkıhta Kur'an'ın vermiş olduğu bu fikir özgürlüğü ortadan kaldırıldı. ‘Dinden dönenler öldürülür, namaz kılmayan hapsedilir' denildi. Kur'an'da İslam ile alay edildiğinde veya hakaret edildiğinde Müslümanların o ortamdan uzaklaşmaları isteniyor. Pekâlâ Kur'an'da bu tür insanlar için ‘kesin, öldürün' denilebilirdi. Ama denilmemiş. Kur'an ve İslam ile alay eden, hakarette bulunanlar için ‘cahil' deniliyor. Kur'an'ın ahlakına uymuyorsa bunu eksikliklerinin kitapta değil Müslümanlarda aranması gerekiyor. 

Hayatın anlamı; marifetullah vesilesiyle eşya ve hadisedeki değişim ve dönüşümlerin, (levh-i mahv ve isbatın) ibretle tefekkür edilerek ünsiyet basamağına çıkılır.

Bu vaziyet ilmelyakînin aynel yakîne dönüşümü merhalesidir. Bu basamak, yaşanan bütün hadiseler içerisinde iken yapılan tevekkül ile doğrudan irtibatlıdır. Nârı da hoş, nuru da hoş gören, hepsinin ardında takdir-i İlâhînin izini, yüzünü ve gözünü görürcesine teslim manasında bir sadâkat. İşte bu duruş, acılı tatlılı eşya ve hadiseye ünsiyetle mana katıp onunla huzur bulan mevhibe. Muhabbete aşina bir vaziyet olan ünsiyet, sıcak bir kelime olup dostluk, yakınlık, arkadaşlıktır.

Sekizinci Söz’deki güzel huylu kardeş, yaptığı yolculukta başına gelen hadiseleri “Kendi kendine ünsiyet eder”ek çözer. Nasıl mı? Evvelâ güzel ahlâkı onu, güzel şeylerle meşgul eder. Etrafındaki hareketleri tahlil ederek ardındaki gizli eli bulmak ister. Başa gelen hadiselerin, tamamen bir maksada yönelik olduğunu, çalışan ve işleyen aklı söyler. Ve nihayet bu esrarlı muamelelerle kendini tanıttırmak isteyenin varlığına sevk eder. Bu kanaat, onda, eşya ve hadiseye anlam katar, manasını bulur ve imtihanın şifresini yakalar.

“Kendi kendine ünsiyet eder.” doğrudan iradeyi şart kılar yani kesbi. Hidayet, kesb ile irade ile taleb edilir, Allah da yaratır.

Acz, fakr ve kusur ile âlûde olan kulun, bunlardan kurtuluşu; her şeye, ezelî ilmi ile vâkıf olan, irade ve kudretiyle çekip çeviren bir Rabbe kalbini, dilini ve iradesini kullanarak bağlanması ile mümkündür. Kişiyi sevdiğine nail, korktuğundan emin edebilmesi için marifetle işletilmeli, tevekkül ile sadâkat ile tatbik edilmelidir. Böyle bir mana, “Ancak Sana ibadet eder ve ancak Senden yardım isteriz.” notalı ünsiyetle eşya ve hadise karşısında huzur ve emniyeti bulur.

Günümüz genci, bu ünsiyeti yakalayamadığı için her şeyi anlamsızlaştırıyor. Hiçbir şeyden zevk alamaz hâle geliyor. Aklı, Allah’ı inkâr ettirmemekle beraber, kalbi işletilmediği, eşya ve hadiseye ünsiyet sağlayamadığı için işin içinden çıkamayıp, deizm bataklığına saplanıyor.

muhammednurtaskarali
Автор

Özgür düsünün her insan kendine dayatilan sacma sapan dinlere bagli kalmiyor!

hellsangel
Автор

SEKİZİNCİ  BÖLÜM  DEİZM

Sana bu cihanda tasarruf salâhiyetini de Rabbin verdi. Âyet-i kerîmede buyurulur:

“O, göklerde ve yerde ne varsa hepsini, kendi katından (bir lütuf olarak) size âmâde kılmıştır. Elbette bunda düşünen bir toplum için ibretler vardır.” (el-Câsiye, 13)

Unutma;

Allâh’ın sana ihtiyacı yok; O lutfen ve keremen seni sadece terbiye etmek ve böylece senin insânî sıfatını yüceltmek, yani seni fazîletli bir kul hâline getirerek cennetlerinde ağırlamak istiyor. Şu âyeti tekrar tekrar okumalısın:

“Ey insan! Seni, şekilsizlikten çıkarıp en güzel şekilde yaratan, ihsânı bol Rabbine karşı seni aldatan nedir?” (el-İnfitâr, 6-8)

Aldanış dolu bütün lâkırdılar, câhillik ve hikmetsizliğin eseridir.

Bu ahmakça lâfları söyleyenlere, gerçekten sorulsa idi, yokluğu mu seçeceklerdi? Yoksa o cennetlere mi talip olacaklardı?

Bu hususta tefekkür ettirici bir sual de biz soralım:

Niçin Allah kullarına sormak zorunda olsun? Nazarî / teorik olarak bile böyle mecburiyet yoktur:

Şöyle ki;

Trafiğe çıkanlar otomatik olarak, trafik kāidelerini kabul ediyorlar. Bir ülkede doğan vatandaşlar otomatik olarak, o ülkenin kanunlarına tâbî oluyorlar.

Hayata gelen insanlar da hayatın kāidelerine karşı çıkamıyor, mecburen teslim oluyorlar. «Ateş niçin yakıyor, soğuk niçin donduruyor?» diye fizik kanunlarını sorgulamak hakkını kendilerinde bulamıyorlar. Onları kabul edilmesi mecburî olan esaslar olarak benimsiyorlar.

Fakat iş, insanca hayatın mânevî şartı olan, imtihana gelince, saçma sapan bir gaflet felsefesi olarak bu lâkırdılara sığınıyorlar.

Unutmamalı;

İnsan, ancak bildikçe sükûta bürünür. Ancak mârifeti arttıkça hiçlikteki idrâki artar. İdraksizler de kendi kötülüklerini örtbas etmek için sordukları;

“Allah kalplerini mühürlediği insanları niçin cehennemle cezalandırıyor?”

Gibi suallerin girdabında boğulur.

Yahu;

Kul mühürletmedikçe yüce Allah, kendi yarattığı bir kulunun kalbini mühürler mi? İşe yaramaz hâle gelmemiş bir şeyi kimse çöpe döker mi? Kalbi mühürlü kimseye, her şeyden önce, acaba ne yapıp da mühürlendiğine bakmalı.

Şu prensibi unutmamalı:

Allah sonsuz rahmet ve hikmet sahibidir. Kullarına zulmetmez. Abes, mânâsız ve gayesiz bir iş de yapmaz.

Dolayısıyla; Cenâb-ı Hak bir kulunun kalbini mühürlüyorsa, bunun sebeb-i hikmeti vardır. Biz bunu bilmesek de...

Nitekim Rabbimiz, Kur’ân’da; «Allah (şu vasıftaki kişilere) hidâyet vermez!» âyetleriyle, sebeplerin bir kısmını bize bildirmiştir.

Dolayısıyla; nankörlük, zulüm, fısk u fücur ve yalancılık gibi kötü özelliklere ısrarla devam edenlerin kalpleri mühürlenmektedir. (Bkz. el-Bakara, 258, 264; Âl-i İmrân, 86; el-Mâide, 51, 67; el-En‘âm, 144; et-Tevbe, 19, 24, 37, 80, 109; en-Nahl, 107; el-Kasas, 50; ez-Zümer, 3; el-Mü’min, 28, el-Ahkāf, 10; es-Saff, 5, 7; el-Cuma, 5; el-Münâfikûn, 6.)

Yine Cenâb-ı Hak, sevdiği ve sevmediği vasıfları zikretmiştir. Buna göre; Rabbinin sevmediği vasıflarda ısrar edenlerin, hidâyetten mahrumiyetlerine şaşırmamak ve bunu -hâşâ- bir zulüm olarak görmemek gerekir.

Görüleceği gibi buraya kadar gelen suallerin hepsi, varlık sebebimiz olan imtihanı sorgulamaya çalışıyor. Onda bir mantık hatası aramaya çalışıyor. Hâlbuki hakikat apaçık ortada. Dolambaçlı, keçi yollarına sapmanın hiç yeri yoktur. Üstelik; böyle vesveseler üretti diye, insan imtihandan kurtulacak da değildir.

Âyet-i kerîmede buyurulur: “Gör ki, kendi aleyhlerine nasıl yalan söylediler ve (mahşerde) uydurdukları şeyler kendilerinden nasıl kaybolup gitti!” (el-En‘âm, 24)

Kimisi;

muhammednurtaskarali
Автор

ÜÇÜNCÜ  BÖLÜM  DEİZM

Rabbimiz, imtihan etmeyi murâd etmiştir. Cenneti ucuz değildir. Cehennemi de lüzumsuz değildir.

Cenâb-ı Hak, bu imtihanda sonsuz merhamet sergilemiştir.

• İnsanı bu imtihanda istîdatlı kılmıştır. Akıl ve idrâk vermiştir. Mecnunları, küçükleri, imtihan hârici tutmuştur.

• Kâinattaki her şeyi bir tefekkür malzemesi olarak halk etmiştir. Eğer insan Allâh’ın verdiği aklı ve kalbi, güzelce kullanırsa, tefekkür onun için bir îmân anahtarı olacaktır.

• Cenâb-ı Hak; insana verdiği akıl ve idrâke yol gösterecek, semâvî kitaplar, peygamberler göndermiştir. Onların yetiştirdikleri tebliğ, emr-i bi’l mâruf ve nehy-i ani’l-münker vazifesini deruhte eden Hak dostları, kıyâmete kadar devam edecektir.

Âyet-i kerîmede buyurulur:

“(Yerine göre) müjdeleyici ve sakındırıcı olarak peygamberler gönderdik ki insanların peygamberlerden sonra Allâh’a karşı bir bahaneleri olmasın! Allah izzet ve hikmet sahibidir.” (en-Nisâ, 165)

• Cenâb-ı Hak, idrâk etmeye yetecek ömür vermiştir. Âhirette sızlanan kişilere şöyle seslenileceği bildirilmiştir:

“...«Sizi, düşünüp öğüt alacak kimsenin düşünüp öğüt alabileceği kadar yaşatmadık mı? Size uyarıcı rağmen dinlemediniz!)

Öyle ise tadın azâbı! Çünkü zâlimler için hiçbir yardımcı yoktur».” (Fâtır, 37)

• Cenâb-ı Hak; insanı inkârı veya günahı işler işlemez kahretmemiş, son nefese kadar tevbe ve ıslah için mühlet vermiştir.

• Günahların affı için birçok vesileler halk etmekte, şerleri ancak misliyle cezalandırmakta, sâlih amelleri ise en az 10 misliyle mükâfatlandırmaktadır.

Bütün bunlara rağmen cehennemlik olanlar sebebiyle, Allah Teâlâ’yı -hâşâ- ithâm etmek; küstahlıktır, edepsizliktir, haddi aşmaktır.

Müfessir Elmalılı Hamdi Efendi şöyle der:

“Cenâb-ı Hakk’ın azâbı mahz-ı adâlet, mağfireti de mahz-ı fazl ü ihsandır.”

Yani Rabbimiz, azâb ediyorsa bu zulüm değildir. Tamamen adâlettir. Bağışlıyor ve cennet ihsân ediyorsa, bu da kulun hak edişi değildir. Tamamen Rabbimiz’in cömertçe ikrâmıdır.

Adâlet; nimetlerin bedelini ödeyip ödememe husûsundadır. Lütufta adâlet aranamaz. Allâh’ın bizleri var etmesi, O’nun lutfundandır. Bizim hak etmemizden değildir. Lutfeden ise, isterse verir, istemezse vermez. Dilediğine az, dilediğine çok ihsân edebilir. Hiç kimse O’na bu hususta hesap sorma hakkına sahip olamaz.

Kul ise dâimâ her bakımdan hesap ile muhataptır. Çünkü kendisine nimetler, mes’ûliyetler ve vazifeler verilmiştir.

Bizler de, bir bedel ödemediğimiz hâlde, meccânen, yani tamamen Allâh’ın lutfuyla yoktan var edildik. Varlıklar içinde insan, insanlar içinde ümmet-i Muhammed’den kılındık. Bir bedel ödemeden nâil olduğumuz bütün bu nimetlere mukabil, bedel ödeyerek âhirete intikal edeceğiz.

Yani bu dünyada şükür borcumuzu îfâ etme mes’ûliyetiyle yaşadıktan sonra, Rabbimiz’in huzûruna çıkarılacağız. Orada, dünya imtihanının karnesi mevkiinde olan amel defterlerimizi okuyacağız. Hayat kasetimizi seyredeceğiz. Büyük-küçük hiçbir şeyin ihmal edilmeden kaydedildiği hayat dosyalarımız önümüze serildiğinde, Rabbimiz’den «adâlet» değil, «merhamet» dileneceğiz.

Zira bu dünyada yaptığımız sâlih ameller, Rabbimiz’in bize olan lutufları karşısında âdetâ bir hiç mevkiinde kalacaktır.

Nitekim bir defasında Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz;

“‒Hiç kimse amel (ve ibâdet)i sayesinde kurtuluşa eremez!” buyurmuşlardı.

Ashâb-ı kiram hayretle;

“‒Siz de mi kurtulamazsınız ey Allâh’ın Rasûlü?” diye sordular.

Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-;

“‒(Evet) ben de ancak Allâh’ın rahmet ve keremiyle kurtulabilirim!” buyurdular. (Müslim, Münâfikîn, 76, 78)

Hukukta menfaat ve zarar dengesi vardır.

Bu imtihanın sonunda ebedî cennet gibi yüksek bir nimet vardır. Bütün ilâhî yardımlara rağmen, kaybedenlere ise ebedî hüsran olması, adâletin ta kendisidir.

İnsan, fânî bir mahlûk olduğu hâlde; Cenâb-ı Hakk’ın emrine âmâde kıldığı yeryüzündeki diğer varlıklar üzerinde tasarruf ederken, kendini serbest hisseder.

muhammednurtaskarali
Автор

Semavi dinler kesinlikle eski sümer inancından kopyedir. sümerlerin çok tanrılı din kültü vede nerdeyse tüm rütielleri dört semavi dindede ay bir farkla var bu asla tesadüf degildir. çünkü aynı coğrafyada komşu oldukları sümerlerden en başta yahudiler tevratı yazmışlar senaryoda az bir degişiklikle sonra tevrattan incil yaratılmış sonrada kuran ikisinden araklanmış bu çok ama çok net.Ayrıca kuran yüzde doksan oranında tevrat ve incilden kopyalanmış peki mantık yürütelim tanrı eski repertuarını nasıl en son eserim bu kurandır diye insanlara sunar bu sahtekarlıktır.ayrıca dünyanın diğer coğrafyalarında neden bu tür inançlar yok sadece bu coğrafyada var çünkü orda sümerler yokturda ondan etkilenip bu işlere yönelmemişlerdir yani zemin yoktur

filozofsn.
Автор

Bak şimdi şu kalemin bile ustası varsa....

ivanaron
Автор

ON SEKİZİNCİ BÖLÜM  DEİZM

Nahl Suresi 36: Andolsun, biz her ümmete: "Allah'a kulluk edin ve tağuttan kaçının" (diye tebliğ etmesi için) bir elçi gönderdik. Böylelikle, onlardan kimine Allah hidayet verdi, onlardan kiminin üzerine sapıklık hak oldu. Artık, yeryüzünde dolaşın da yalanlayanların uğradıkları sonucu görün. Vijdanım bana yeter doğruyu kendim bulurum iddiası İnsan aklı kendi başına bir noktaya kadar doğruyu bulabilir. Örneğin hazreti ibrahim, putlara tapmayı çok mantıksız bulmuş ve düşünerek ne putların, ne parlak yıldızın, nede güneş ve ayın ilah olamayacağını anlamıştır. Bunun sonunda Allaha dua ederek kendisini doğru yola iletmesini istemiştir. Böylece Allah onu müslüman yapmıştır. Enam suresi 76:  Gece onun üzerini örtünce, bir yıldız gördü. “Bu benim Rabbim.” dedi. Fakat kaybolunca, “Kaybolup gidenleri sevmem.” dedi. 77: Ay’ı doğarken görünce: “Benim Rabbim bu.” dedi. Fakat kaybolunca: “Eğer Rabbim beni hidayete erdirmezse, mutlaka dalâletteki kavimden olurum.” dedi. 78:  Güneşi doğarken görünce: “Bu benim Rabbim, bu daha büyük.” dedi. Fakat kaybolup gidince: “Ey kavmim ben sizin ortak koştuğunuz şeylerden uzağım.” dedi. 79: Muhakkak ki ben, hanif olarak yüzümü, yeri ve semaları yaratan Allah’a döndürdüm. Ve ben, müşriklerden değilim. Deistler neden et yiyor? Bir deist hayvanların da yaşam hakkı olduğunu savunarak kurban bayramına vahşet diyebilir. Peki kendisi vejeteryan veya vegan mıdır? Et yiyen deistler kendisiyle çelişirler. Allah homoseksülleri neden cehenneme atıyor? Deistlerin iddialarında birisi de ''Allah hem eşcinsel yaratıyor hem de bu eşcinselleri cehenneme atıyor, bu dine inanmam.'' cümlesidir. Lut kavminin helak olması, Allahın eşcinsellik hakkındaki görüşünü açık bir şekilde göstermektedir.  Eğer Allah erkekleri eşcinsel olarak yarattıysa bu durumda onlara kızmazdı. Helak ettiğine göre demek ki homoseksüellik Allah katında büyük günah. ''Onların üstüne bir azap yağmuru yağdırdık.” Bak, suçluların akıbeti nasıl oldu.'' [Araf suresi 84] ''Aşkın cinsiyeti olmaz'' diyen deistler ise yaratıp yönetmeyen tanrıya inandıkları için hevalarını tanrı edinmiştir. Böyle günah olmaz, Allah böyle demez diyerek Allah'a din öğretirler. Diğer deist iddiaları: Deistler dinleri sorguladığını zannederken aslında Allah'a kafa tutarlar. İnanmadıkları şey din değil, Allah'ın yasalarıdır. Allah'a inanıp dinlere inanmadıklarını söylerken kendilerini kandırılar, her deist aslında ateist olmuştur, kafasında yarattığı Allah'a bile inanmaz. Aşağıdaki örnekler bir deistin bloğundaki iddialardır. Nasıl saçmaladığına şahit olacaksınız. İddia: Kuranda ''Muhakkak ki Biz, O'nu Arapça Kur’ân olarak indirdik. Böylece siz akıl edersiniz.(Yusuf/2) yazıyor. Müslümanların Allahı tüm dünyanın arapça konuştuğunu zannediyor.

Cevap: Kuranın arapça inişi, indiği toplumun arap olmasından kaynaklıdır. Ayette arapça indirilişin onların anlaması için olduğundan bahsetmektedir. ''Ve eğer O’nu (Kitab’ı), yabancı dil bir Kur’ân kılsaydık, mutlaka: “O’nun âyetleri açıklanmalı değil miydi?” derlerdi. Araba yabancı dil mi?..(Fussilet/44) ayeti Kuranın niçin arapça indiğini haber vermektedir. Ayrıca dilleri yaratan da Allahtır.  ''Göklerin ve yerin yaratılması ile dillerinizin ve renklerinizin ayrı olması, O'nun ayetlerindendir. Şüphesiz bunda, alimler için gerçekten ayetler vardır.''(Rum/22) İddia: Allah hem ne yapacağımızı biliyor hem de bizi imtihan mı ediyor? Sınavın sonucu zaten belliyse neden imtihandayız? Cevap:  Senin ne yapacağını bilmesi imtihan etmesine engel değil .Öğretmen de sınıftaki çalışkan çocukların yüksek puan alacağını, tembellerin düşük puan alacağını bilir ama sınav yapar. Biliyor diye yapmasın mı? Kimin ne yaptığı kayıt altına alınmasın mı? "Bizim, sizi boş bir amaç uğruna yarattığımızı ve gerçekten bize döndürülüp getirilmeyeceğinizi mi sanmıştınız?" [Muminun Suresi 115] İddia: Başka mezhepten olduğu için bir çocuğu ikiye ayıran dinciler izledim. Sonrada arapça birşeyler söyleyerek zafer işareti yaptılar. Din insanları böyle canileştirir. Cevap: Bu iddiaya sorulması gereken şey: Allah başka mezhepten olan insanları ikiye ayırmayı emretti mi? Cevap tabi ki hayır. Uydurulmuş dini görüpte hak dinden soğumak pireye kızıp yorgan yakmaktır. Mezhepleri bile yasaklayan Allah'a bu sebeple düşman olunur mu? İddia: Kuranın tanrısı muhammedin cinsel hayatını düzenliyor. Evrensel bir kitapta peygamberin cinsel hayatının ne işi var? Cevap: Kuran; hüküm, hikmet, siyer, tarih kitabıdır. Kuran sadece insanlığa öğüt vermez, aynı zamanda peygamberlerin hayatlarını, müşriklerin sözlerini, insanın yaratılışını, şeytanın sözlerini, hayata geliş amacımızı, öldükten sonra ne olacağını vb. anlatan kutsal bir kitaptır. Yer yüzünün en sahih kitabıdır. Bu kitapta Hz. Muhammede indiğine göre peygamberin hayatından kesitlerin olması da normaldir. Ayrıca peygamberin evlilik hayatını bile kuran düzenliyor ise ''biz kitapta hiçbir şeyi eksik bırakmadık''(Enam/38) diyen Allah doğru söylemiştir. ayrıca peygamberin de Kurana göre hayatını düzenlediğine işarettir. Gelenekçiler Kuran'dan bağımsız bir peygamber anlatırlar, Kuran ise peygamberin cinsel yaşamını bile düzenlemektedir. Böylece uydurulmuş siyer değil sahih siyeri kurandan öğrenebiliriz. İddia: Allah neden kadınların giyinmesini emretsin? Hem erkekleri sapık yaratıyor hemde kadınlar onlardan korunsun diye giyinmelerini mi emrediyor? Birazda erkeklere hüküm indirseydiya! hep kadınları baskı altına alıyor.

muhammednurtaskarali
Автор

Kuranın mucizeleri(!) hakkında video çekermisin.

ertustareis
Автор

Süleymaniye Vakfı'nı da bi araştırın madem. Ama kendilerinden dinleyin tammam

KaravanRadyosu
join shbcf.ru