filmov
tv
Otuz Üç Kurşun (Ahmet Arif)

Показать описание
...
...
...
Otuzüç kan pınarı
Akmaz,
Göl olmuş bu dağda....
Yokuşun dibinde bir tavşan kalktı
Sırtı alaçakır
Karnı sütbeyaz
Garip, ikicanlı, bir dağ tavşanı
Yüreği ağzında öyle zavallı
Tövbeye getirir insanı
Tenhaydı, tenhaydı vakitler
Kusursuz, çırılçıplak bir şafaktı
Baktı otuzüçten biri
Karnında açlığın ağır boşluğu
Saç, sakal bir karış
Yakasında bit,
Baktı kolları vurulu,
Cehennem yürekli bir yiğit,
Bir garip tavşana, bir gerilere.
Düştü nazlı filintası aklına,
yastığı altında küsmüş,
Düştü, Harran ovasından getirdiği tay
Perçemi mavi boncuklu,
Alnında akıtma
Üç topuğu ak,
Eşkini hovarda, kıvrak,
Doru, seglâvi kısrağı.
Nasıl uçmuşlardı Hozat önünde!
Şimdi, böyle çaresiz ve bağlı,
Böyle arkasında soğuk namlu
Bulunmayaydı,
Sığınabilirdi yüceltilere....
Bu dağlar, kardeş dağlar, kadrini bilir,
Evvel allah bu dağlar utandırmaz adamı,
Yanan cigaranın külünü,
Güneşlerde çatal kıvılcımlanan
Engereğin dilini,
İlk atımda uçuran
Usta elleri.....
Bu gözler, bir kere bile faka basmadı
Çığ bekleyen boğazların kıyametini
Karlı, yumuşacık hıyanetini
Uçurumların,
Önceden bilen gözleri.....
Çaresiz
Vurulacaktı,
Buyruk kesindi,
Gayrı gözlerini kör sürüngenler
Yüreyini leş kuşları yesindi....
Vurulmuşum
Dağların kuytuluk bir boğazında
Vakitlerden bir sabah namazı
Yatarım
Kanlı, upuzun.....
Vurulmuşum
Düşüm, gecelerden kara
...
...
...
...
...
Otuzüç kan pınarı
Akmaz,
Göl olmuş bu dağda....
Yokuşun dibinde bir tavşan kalktı
Sırtı alaçakır
Karnı sütbeyaz
Garip, ikicanlı, bir dağ tavşanı
Yüreği ağzında öyle zavallı
Tövbeye getirir insanı
Tenhaydı, tenhaydı vakitler
Kusursuz, çırılçıplak bir şafaktı
Baktı otuzüçten biri
Karnında açlığın ağır boşluğu
Saç, sakal bir karış
Yakasında bit,
Baktı kolları vurulu,
Cehennem yürekli bir yiğit,
Bir garip tavşana, bir gerilere.
Düştü nazlı filintası aklına,
yastığı altında küsmüş,
Düştü, Harran ovasından getirdiği tay
Perçemi mavi boncuklu,
Alnında akıtma
Üç topuğu ak,
Eşkini hovarda, kıvrak,
Doru, seglâvi kısrağı.
Nasıl uçmuşlardı Hozat önünde!
Şimdi, böyle çaresiz ve bağlı,
Böyle arkasında soğuk namlu
Bulunmayaydı,
Sığınabilirdi yüceltilere....
Bu dağlar, kardeş dağlar, kadrini bilir,
Evvel allah bu dağlar utandırmaz adamı,
Yanan cigaranın külünü,
Güneşlerde çatal kıvılcımlanan
Engereğin dilini,
İlk atımda uçuran
Usta elleri.....
Bu gözler, bir kere bile faka basmadı
Çığ bekleyen boğazların kıyametini
Karlı, yumuşacık hıyanetini
Uçurumların,
Önceden bilen gözleri.....
Çaresiz
Vurulacaktı,
Buyruk kesindi,
Gayrı gözlerini kör sürüngenler
Yüreyini leş kuşları yesindi....
Vurulmuşum
Dağların kuytuluk bir boğazında
Vakitlerden bir sabah namazı
Yatarım
Kanlı, upuzun.....
Vurulmuşum
Düşüm, gecelerden kara
...
...
...