filmov
tv
(80) Kırık Manalı ALİ İMRAN SÛRESİ 166-173 | Kuranı Anlıyorum
Показать описание
İsmail Yaşar ile Kur'ân-ı Anlıyorum, Kelime Manalı Meal ve Tefsir,
Kırık Meal Dersi: 80, 4.cüz, Âli İmrân Sûresi: 166-173, Sayfa: 71
Kur'ân-ı Mecîd Meali:
166 (Mümin ve kâfir) o iki topluluk (Uhud’da) karşılaştığı gün size isâbet etmiş olan o (bozgunu andıran) şey (rastgele olmamış bilakis), Allâh’ın izni (; bilgisi ve kaderi)yle (meydana gelmiş)dir ve O (Allâh-u Te`âlâ), inananları (meydana çıkarıp herkese) bil(dir) sin içindir…
167 Bir de o münafıklık yapmış o lan (Abdullah ibni Übeyy ve arkadaş )ları(nı ortaya çıkarıp herkese) bil(dir)sin diyedir! (Nitekim)o (münafık ola)nlara: “Gelin! Allâh yolunda savaşın veya (Allâh rızası taşı mıyorsanız, bâri canlarınız ve mallarınız hakkında) savunmada bulunun!” denilmişti de, onlar: “(Biz sizin mücâdelenizi bir savaş olarak değil, ancak intihar ola rak görüyoruz.) Eğer (onu) bir savaş (olarak) bilsey dik/(güzel bir şekilde) savaşma(yı) bilseydik/bir savaş (olacağını) bilseydik/ elbette size tamamen tâbi olurduk!” demişlerdi. İşte o (sözü sarf ettikleri) gün onlar, kendilerinin iman (ashâbın)a olan ya kınlıklarındansa, (yardım cihetinden ehl-i) küfre daha yakındılar! (İman nâmına) kalplerinde olmayan şeyi ağızla rıyla söylüyorlardı. Allâh ise onların gizlemekte oldukları (münâfıklıkları)nı en iyi bilendir!
(Zira müminler sonradan gördükleri birtakım emârelerle on ların münafıklıklarını mücmel bir şekilde bilmekteyken, Allâh-u Te`âlâ onların nifaklarını da, diğer sırlarını da, tüm emellerini de, onların sebebiyet vereceği neticeleri de ezelî ilmiyle mufassal bir şekilde bilmektedir.)
168 O (münafık) kimseler ki; kendileri (savaşa gitmeyerek) oturmuşlar da, (Uhud’da şehit olan soy) kardeşleri için: “Eğer (harbe gitmeme hususunda) bize itaat etselerdi, (onlar da bizim gibi) öldürülme yeceklerdi!” demişlerdi. (Habîbim! Onları rezil etmek ve yalanlarını açıkla mak için) de ki: “O halde kendi canlarınızdan ölümü savuşturun (de görelim bakalım)! Eğer siz (tedbirin takdiri bozacağı şeklindeki inancınızda) doğru kimseler olduysanız (bunu ispat edin)”
Rivayete göre; münâfıkların bu sözü sarf ettiği Uhud günü, orada şehit edilen müminler sayısınca yetmiş münafık, bilinen bir sebep yokken Medîne’de kendiliklerinden öldüler!
169 (Habîbim!) Sakın ha sen Allâh yolunda (Bedir ve Uhud gibi muhâre belere katılıp oralarda) öldürül müş olan kimseleri ölüler sanmayasın! Bilakis diri lerdir; Rableri katında rızıklandırılmaktadırlar.
170 Allâh’ın, fazlından kendilerine vermiş olduğu (şehitlik şerefi, ebedî hayat ve cennet nimetleri gibi) şeylerle ferahlanan kimseler olarak (sonsuz nimetlere mazhar kılınmıştırlar)! Bir de (henüz şehit olamadıkları için) arkalarından kendilerine kavu şamamış olan kimselerle ilgili (olarak kendilerine bildirilmiş olan): “Onlar üzerine hiçbir korku yoktur ve ancak onlar mahzun olacak değillerdir!” müjdesiyle sevinmektedirler!
171 (Amellerine karşılık olarak) Allâh ’tan (alacakları) büyük bir (sevap ) nimet(i) ve (cemâlini görme gibi) üstün bir faziletle müjdelenmektedirler, bir de şununla ki; gerçekten Allâh müminlerin ecrini boşa çıkarmayacaktır!
İbni Abbâs (Radıyallâhu Anhümâ)`dan rivayet edilen bir hadîs-i şerîfte Rasûlûllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuştur: “Uhud’da kardeşleriniz şehit olunca, Allah onların ruhlarını bir takım yeşil kuşların içine yerleştirmiştir ki, böylece onlar cennet nehirlerine uğrayıp oranın meyvelerinden yemişler, sonra Arş’ın gölgesinde asılmış olan altın kandillere dönmüşlerdir. Onlar yiyeceklerinin, içeceklerinin ve kaldıkları yerin güzelliğini görünce: ‘Bizim cennette rızıklandırılan birtakım diriler olduğumuzu bizden taraf onlara kim ulaştırsa ki, cihada karşı soğuk durmasalar ve harp ânında korkup kaçmasalar?’ demişler, Allâh-u Te`âlâ: ‘Sizden taraf Ben onlara bu tebliği yaparım!’ buyurmuş ve bu âyet-i celîleleri inzâl buyurmuştur.” (Rûhu’l-Furkan Tefsiri, no: 259, 4/344)
172 O (mümin) kimseler(in ecrini zâyi etmeyecek tir) ki; (Uhud’daki) o (bozgun ve) yara kendilerine isâbet ettikten sonra (, tekrar müşriklerle savaşa çağ rıldıklarında) Allâh’a ve o Rasûl’e tam manasıyla icâbet etmiştirler. Kendileri güzel amel işlemiş bulunan ve (pey gamberin davetine uymamak gibi günahlardan) hak kıyla sakınmış olan bu kimseler için (âhirette) çok değerli pek büyük bir mükâfat vardır.
Burada zikredilen icâbet kıssası için, bu sûrenin 151. ayetine bakınız!
173 Öyle kimseler ki; (karşılaştıkları) insanlar onlara: “Gerçekten o (düşmanlarınız olan) insanlar kesinlikle sizin için (güç ve asker) toplamışlardır. Artık onlardan korkun!” demişti de, bu onları inanç bakımından artırmış veonlar: “Bize yeten ancak Allâh’tır ve O, (bütün işlerin kendisine havale edileceği) ne güzel (bir) Vekîl olmuş tur!” demişlerdi.
Lütfen videoları beğenmeyi ve kanala ABONE OLMAYI unutmayın.
📺 Kanalımıza ABONE OLMAK için:
📺 VAAZ ve FETVA Kanalımıza Abone Olmak için:
Kırık Meal Dersi: 80, 4.cüz, Âli İmrân Sûresi: 166-173, Sayfa: 71
Kur'ân-ı Mecîd Meali:
166 (Mümin ve kâfir) o iki topluluk (Uhud’da) karşılaştığı gün size isâbet etmiş olan o (bozgunu andıran) şey (rastgele olmamış bilakis), Allâh’ın izni (; bilgisi ve kaderi)yle (meydana gelmiş)dir ve O (Allâh-u Te`âlâ), inananları (meydana çıkarıp herkese) bil(dir) sin içindir…
167 Bir de o münafıklık yapmış o lan (Abdullah ibni Übeyy ve arkadaş )ları(nı ortaya çıkarıp herkese) bil(dir)sin diyedir! (Nitekim)o (münafık ola)nlara: “Gelin! Allâh yolunda savaşın veya (Allâh rızası taşı mıyorsanız, bâri canlarınız ve mallarınız hakkında) savunmada bulunun!” denilmişti de, onlar: “(Biz sizin mücâdelenizi bir savaş olarak değil, ancak intihar ola rak görüyoruz.) Eğer (onu) bir savaş (olarak) bilsey dik/(güzel bir şekilde) savaşma(yı) bilseydik/bir savaş (olacağını) bilseydik/ elbette size tamamen tâbi olurduk!” demişlerdi. İşte o (sözü sarf ettikleri) gün onlar, kendilerinin iman (ashâbın)a olan ya kınlıklarındansa, (yardım cihetinden ehl-i) küfre daha yakındılar! (İman nâmına) kalplerinde olmayan şeyi ağızla rıyla söylüyorlardı. Allâh ise onların gizlemekte oldukları (münâfıklıkları)nı en iyi bilendir!
(Zira müminler sonradan gördükleri birtakım emârelerle on ların münafıklıklarını mücmel bir şekilde bilmekteyken, Allâh-u Te`âlâ onların nifaklarını da, diğer sırlarını da, tüm emellerini de, onların sebebiyet vereceği neticeleri de ezelî ilmiyle mufassal bir şekilde bilmektedir.)
168 O (münafık) kimseler ki; kendileri (savaşa gitmeyerek) oturmuşlar da, (Uhud’da şehit olan soy) kardeşleri için: “Eğer (harbe gitmeme hususunda) bize itaat etselerdi, (onlar da bizim gibi) öldürülme yeceklerdi!” demişlerdi. (Habîbim! Onları rezil etmek ve yalanlarını açıkla mak için) de ki: “O halde kendi canlarınızdan ölümü savuşturun (de görelim bakalım)! Eğer siz (tedbirin takdiri bozacağı şeklindeki inancınızda) doğru kimseler olduysanız (bunu ispat edin)”
Rivayete göre; münâfıkların bu sözü sarf ettiği Uhud günü, orada şehit edilen müminler sayısınca yetmiş münafık, bilinen bir sebep yokken Medîne’de kendiliklerinden öldüler!
169 (Habîbim!) Sakın ha sen Allâh yolunda (Bedir ve Uhud gibi muhâre belere katılıp oralarda) öldürül müş olan kimseleri ölüler sanmayasın! Bilakis diri lerdir; Rableri katında rızıklandırılmaktadırlar.
170 Allâh’ın, fazlından kendilerine vermiş olduğu (şehitlik şerefi, ebedî hayat ve cennet nimetleri gibi) şeylerle ferahlanan kimseler olarak (sonsuz nimetlere mazhar kılınmıştırlar)! Bir de (henüz şehit olamadıkları için) arkalarından kendilerine kavu şamamış olan kimselerle ilgili (olarak kendilerine bildirilmiş olan): “Onlar üzerine hiçbir korku yoktur ve ancak onlar mahzun olacak değillerdir!” müjdesiyle sevinmektedirler!
171 (Amellerine karşılık olarak) Allâh ’tan (alacakları) büyük bir (sevap ) nimet(i) ve (cemâlini görme gibi) üstün bir faziletle müjdelenmektedirler, bir de şununla ki; gerçekten Allâh müminlerin ecrini boşa çıkarmayacaktır!
İbni Abbâs (Radıyallâhu Anhümâ)`dan rivayet edilen bir hadîs-i şerîfte Rasûlûllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuştur: “Uhud’da kardeşleriniz şehit olunca, Allah onların ruhlarını bir takım yeşil kuşların içine yerleştirmiştir ki, böylece onlar cennet nehirlerine uğrayıp oranın meyvelerinden yemişler, sonra Arş’ın gölgesinde asılmış olan altın kandillere dönmüşlerdir. Onlar yiyeceklerinin, içeceklerinin ve kaldıkları yerin güzelliğini görünce: ‘Bizim cennette rızıklandırılan birtakım diriler olduğumuzu bizden taraf onlara kim ulaştırsa ki, cihada karşı soğuk durmasalar ve harp ânında korkup kaçmasalar?’ demişler, Allâh-u Te`âlâ: ‘Sizden taraf Ben onlara bu tebliği yaparım!’ buyurmuş ve bu âyet-i celîleleri inzâl buyurmuştur.” (Rûhu’l-Furkan Tefsiri, no: 259, 4/344)
172 O (mümin) kimseler(in ecrini zâyi etmeyecek tir) ki; (Uhud’daki) o (bozgun ve) yara kendilerine isâbet ettikten sonra (, tekrar müşriklerle savaşa çağ rıldıklarında) Allâh’a ve o Rasûl’e tam manasıyla icâbet etmiştirler. Kendileri güzel amel işlemiş bulunan ve (pey gamberin davetine uymamak gibi günahlardan) hak kıyla sakınmış olan bu kimseler için (âhirette) çok değerli pek büyük bir mükâfat vardır.
Burada zikredilen icâbet kıssası için, bu sûrenin 151. ayetine bakınız!
173 Öyle kimseler ki; (karşılaştıkları) insanlar onlara: “Gerçekten o (düşmanlarınız olan) insanlar kesinlikle sizin için (güç ve asker) toplamışlardır. Artık onlardan korkun!” demişti de, bu onları inanç bakımından artırmış veonlar: “Bize yeten ancak Allâh’tır ve O, (bütün işlerin kendisine havale edileceği) ne güzel (bir) Vekîl olmuş tur!” demişlerdi.
Lütfen videoları beğenmeyi ve kanala ABONE OLMAYI unutmayın.
📺 Kanalımıza ABONE OLMAK için:
📺 VAAZ ve FETVA Kanalımıza Abone Olmak için:
Комментарии