Seçimin ardından rejim ne olur? [Mehmet Efe Çaman - 25 Haziran 2019]

preview_player
Показать описание
YORUM | Prof. Dr. MEHMET EFE ÇAMAN

İstanbul seçiminin ardından Türkiye toplumunda bir bahar havası oluştu. Ekrem İmamoğlu’nun ciddi bir oy farkı ile seçimi kazanması, geniş kesimlerin Erdoğan döneminin sonunun başlangıcı olarak değerlendiriliyor. Haklıdır bu değerlendirme. Erdoğan’ın ve AKP’nin 2002 yılından beri süren iktidarı, ciddi bir darbe almış, erime sürecine girmiştir. Halkın önemli bir bölümünün desteğini kaybetmiştir.


Buna karşılık CHP’li Ekrem İmamoğlu’nun aldığı oy oranı (%54+) önemsenmelidir. CHP yükseliştedir. Bu değerlendirmeler herkesin üzerinde mutabık olduğu gerçekleri yansıtıyor. Ancak biraz daha derinlemesine analiz edildiğinde, tablonun pek de öyle olmadığı görülecektir. Görmeyi istediklerimizi değil, olanı görmek önemli.

Gönül ister ki bu süreç bir demokratikleşmeye ve normalleşmeye kapıyı aralasın, Türkiye hukuk devletine ve anayasal sistemine geri dönsün. Bu temenni ve dileklerin gerçekleşmesini kim istemez? Ancak siyasi analizler, temenni ve dileklerden farklı bir işleve sahiptir. Olan durumu artılarıyla olduğu kadar eksileriyle de ortaya koymak gerekiyor ki, sürecin nereye varacağına yönelik olasılıkları detaylı olarak ortaya koyabilelim.

Bu seçimlerin sonuçlarına iki perspektiften yaklaşılabilir:

Perspektif-1

Bu perspektife göre bugün yaşanan insan hakları sorunları geçici bir anomalidir. Sistemi tıkayan ve anayasal düzeni keyfi olarak engelleyen Erdoğan, AKP ve ona destek olan MHP’dir. Erdoğan ve MHP, 15 Temmuz sonrası ortaya çıkan güvenlik sorunları nedeniyle Olağanüstü Hal ilan etmiş, bu çerçevede başvurdukları bazı tedbirleri anayasal sistemden sapmalar göstermiş, Erdoğan bu durumu gücünü genişletmek için bir fırsata çevirerek otoriter bir başkanlık sistemi kurmuştur. Dolayısıyla sorun Erdoğan ve onun siyasi ortağı olan MHP’dir. Bu iki siyasi güç merkezi eğer demokratik yollarla mağlup edilebilirse, Türkiye yeniden normalleşme sürecine girecektir ve anayasal hukuk devletine geri dönülecektir. Bu sayede takibata uğratılan geniş halk kesimleri özgürlüklerine kavuşacaktır. Hapishanedeki tutuklular ve gözaltındaki mağdurlar ile KHK’larla kamudan ihraç edilenler aklanacak, özgürlüklerine ve işlerine kavuşacaklardır. Ekrem İmamoğlu’nun İstanbul Belediye Başkanı seçilmesi, Saray rejimi için sonun başlangıcıdır. Bu süreç bir demokratik dinamiktir. Çünkü İmamoğlu ve CHP-İYİ Parti koalisyonu ile HDP’nin dışarıdan bu koalisyona destek vermesi, demokratik bir blok oluşturmaktadır. Bu demokratik blok oy oranını karşısındaki anti-demokratik blok olan Cumhur İttifakını yenebilecek seviyeye çıkardığını İstanbul seçimleriyle göstermiştir. Dolayısıyla ya bir erken başkanlık seçimi olacak, ya da erken seçim olmasa bile dört yıl sonraki normal seçimlerle beraber Erdoğan ve MHP iktidarını kaybedecek, Türkiye demokrasiye dönecektir.

Perspektif-2

Bu perspektife göre bugün Türkiye’deki temel sorunun tek nedeni Erdoğan ve MHP değildir. Erdoğan ve MHP’nin dışında bugünkü rejimin etkili bir askeri-bürokratik ayağı vardır. Bu itibarla Türkiye rejimi sadece Erdoğan’ın ve onun siyasi ortağı MHP’nin oy kaybetmesiyle değişemez. Çünkü bugünkü rejim sadece bir geçici-fiili durum değildir. Kurumsallaşmakta olan ve kendi diskurunu topluma endoktrine etmeyi geniş oranda başarmış, siyaseti bu diskura göre şekillendirmiş bir yapı söz konusudur. Bu yapı, majör siyasi konularda tüm partilere belirli politika tercihlerini kabul ettirmiş durumdadır. İç siyaset ve dış siyaset bu politika tercihleri ekseninde şekillenmekte. En yalın haliyle iç siyasette 15 Temmuz sonrası araçsallaştırılan “FETÖ” anlatısı ve onun üzerinden yürütülmüş-yürütülmekte olan çok geniş kapsamlı hukuksuz bir takibat, dış siyasette ise – iç siyasetteki hukuksuzluğu olanaklı kılabilmek için – Batılı demokratik normlardan koğuşu sağlayacak bir yön değişimi, tüm siyasi partilerce genel kabul görmektedir. Türkiye bu doğrultuda NATO-AB eksenli Batı yönelimi dış politikasından sapmış, Rusya-Avrasya istikametine yönelmiştir. AKP, MHP, CHP, İYİ Parti ve HDP, rejimin bu ana politika tercihlerini içselleştirmiş durumda. Dahası, bu rejimin bir diğer politika tercihi de Kürt sorununa ilişkin olan tutumudur. Bu tutuma göre, Kürtlerin kültürel-siyasal azınlık haklarının benimsenmesine yönelik tüm girişimler bölücülük ve terör olarak kategorize edilmektedir. Dahası, Suriye ve Irak’ta oluşan devletimsi yapılar düşman olarak algılanmakta, bunların her ne pahasına olursa olsun engellenmesi politikası benimsenmiş durumdadır. Bu son iki olgu ciddi bir anomalidir. Çünkü özellikle Çözüm Süreci’nin mimarı AKP’nin 17 Aralık sonrası bir anda tutum değiştirerek en şahin militarist politikalara doğru yüz seksen derecelik keskin bir dönüş yapması, en azından akademik olarak bunun neden gerçekleştiğini sormayı gerekli kılıyor.
...
Рекомендации по теме
Комментарии
Автор

Herkes herşeyi biliyor ama işlerine geldiği gibi davranıyorlar. Mehmet bey'in dediği gibi bunu kullanıyorlar..Allah sonumuzu hayr'eylesin...Çünkü mazlumun ahı arş'a çokdan değdi....

elifsukeyne
Автор

valla bizim elimizden ancak dua dua yalvarmakgeliyor insaallah kurdukları tuzaklar başlarına geçer bu yenilgi mazlumların ve mağdurların kurtuluşu için bir vesile olur

YusufYusuf-vpdf
welcome to shbcf.ru