filmov
tv
HASAN YARAR - ORMANCI
Показать описание
HASAN YARAR
Sokağı Sahneye Çeviren Adam
Yılın son günüydü.
Şehir, kar altındaydı. Mevsim, ak menevişlerden tüller örüyordu şehrin üzerine. Son yirmi yılın en çetin kışı, denmişti 2002 için.
Yılın son saatlerini, çarşı iznine çıkmış bir askerin sıkıntısıyla adını bilmediğim sokaklarda tüketiyordum. Sokaklar, renk ve ışık deniziydi. Adıyla, denize inen sokaklarıyla İstanbul'u anımsatan bir caddede, her sonda, her başlangıçta ve her defasında 'kendimizle hesaplaşmanın buzul ilişkilerini' sorguluyordum. Gecenin akışan kalabalığında yabancı bakışlara bir şeyler söylemeyen bulanık anılarla biten bir yılın son saatlerini yaşıyordum. Bütün bildiklerim bulanık bir ezberdi sanki.
Kar mavisiyle tutuşan bir cümbüş sesiydi Samsun. 'Hani söz vermiştin bana içmeyecektin...' Sese doğru yürüdüm. Köşe başında, küçük bir tabureye oturmuş, önündeki karton kutuda birkaç kaset, cd bulunan 'garip bir adam' cümbüş çalıp şarkı söylüyordu.
Işıklar, gecenin karanlık yüzünde bir yıldız yağmuru gibiydi. Caddeyi sahneye çeviren 'garip bir adam' şarkı söylüyordu. Adının Hasan Yarar olduğunu kaset kapaklarından öğrendiğim 'garip adam', bu kentte tanıştığın ilk kişiydi. Yaşadığı kente anlam katan insanlardan biriydi. Gelip geçenler, o uzak gölgeler, bunun ayrımında değildi sanki.
Dokuz yıldır Samsun'dayım ve Hasan Yarar'la üç kez konuşabildim. Ancak, onunla her akşam Mecidiye'de ya da Çiftlik'te karşılaştım.
Şehir, onun gibi insanlarla daha bir anlamlıydı. Kaset kapağındaki 'Samsunlu Cümbüş Üstadı Hasan Yarar / Demo / Sebo Müzik Unkapanı' yazısı ve uzak bir boşluğa bakan bakışlarıyla hüzünlü bir fotoğraftan taşan bir öyküydü varlığı.
Ürkek bir umutla keşfedilmeyi bekleyen, kentin ortasında her gece yankılanan, kendi düşlerine tutsak bir sesti. Gündüzleri ortalıkta görünmeyen; acısını, ağrısını, yarasını saklamak için yedeğinde akşamın ormanını gezdiren bir adamlardan biriydi sanki.
Kimse kimseyi acısız, ağrısız sevmezdi. Kimse kimsenin yarasını görmeden dost olamazdı. Algıların coğrafyasına mutsuzluk pahasına katılan şeylerden, çağın kuşattığı değerlerden arınma çabası adına gelip geçenlerin attığı bozuk paralara, yani en çok dilenci muamelesi görmeye, zorlanmış inceliklere kırgındı ya da ben öyle sanıyordum. Kendisi için ayaküstü öyküler kurguluyordum. Ve, o bundan habersizdi.
Mecidiye'de Bir Akşamüstü
Samsun Kent Kültürü dergisinin yayımlandığı günlerdi. Nevzat Onmuş'la Mecidiye'te yürüyoruz. Hasan Yarar'ın ara sokaklardan birinden bize doğru geldiğini Nevzat Onmuş fark etti. Hasan'la ilgili bir şeyler yazmak isteğimi bildiği için 'Merhaba Hasan, Hocayı tanıdın mı?' dedi. Hasan'ın beni tanıması mümkün değildi. 'Hangi Hoca?' dedi. 'Hani seninle ilgili Yolcu'da bir yazı yazmıştı ya...' Hasan beni değil, Yolcu'yu ve yazıyı hatırladı. 'Beni artık bütün Samsun tanıyor değil mi? Ben, önemli bir adam olmasam beni yazmazdı değil mi?' diyerek yanımızda durdu. Ardından 'Kaset alsanıza abi, CD de var.' 'Tamam dedik, seninle ilgili bir belgesel hazırlanacak. Bizimle Cibran'a kadar gel. Hem bir çayımızı içersin, hem de seninle sohbet ederiz.' dedik.
Birkaç yüz metre ilerideki Cibran Sohbet Evi'ne kadar yürüdük. Yol boyunca Hasan'a söyleşimizin içeriğini anlatmaya çalıştım. Bir basın mensubu olmadığımı, sadece Samsun'daki sokak müziğiyle ilgili bir çalışma içinde bulunduğumuzu, kendisiyle de bu çalışmayla ilgili olarak görüşmek, konuşmak istediğimizi anlatmak pek de kolay olmadı.
Nefis bir söyleşi aşağıdaki linkte ...
............................................................
Samsun Kent Kültürü Yazıları'ndan
© Sıddık Akbayır
Sokağı Sahneye Çeviren Adam
Yılın son günüydü.
Şehir, kar altındaydı. Mevsim, ak menevişlerden tüller örüyordu şehrin üzerine. Son yirmi yılın en çetin kışı, denmişti 2002 için.
Yılın son saatlerini, çarşı iznine çıkmış bir askerin sıkıntısıyla adını bilmediğim sokaklarda tüketiyordum. Sokaklar, renk ve ışık deniziydi. Adıyla, denize inen sokaklarıyla İstanbul'u anımsatan bir caddede, her sonda, her başlangıçta ve her defasında 'kendimizle hesaplaşmanın buzul ilişkilerini' sorguluyordum. Gecenin akışan kalabalığında yabancı bakışlara bir şeyler söylemeyen bulanık anılarla biten bir yılın son saatlerini yaşıyordum. Bütün bildiklerim bulanık bir ezberdi sanki.
Kar mavisiyle tutuşan bir cümbüş sesiydi Samsun. 'Hani söz vermiştin bana içmeyecektin...' Sese doğru yürüdüm. Köşe başında, küçük bir tabureye oturmuş, önündeki karton kutuda birkaç kaset, cd bulunan 'garip bir adam' cümbüş çalıp şarkı söylüyordu.
Işıklar, gecenin karanlık yüzünde bir yıldız yağmuru gibiydi. Caddeyi sahneye çeviren 'garip bir adam' şarkı söylüyordu. Adının Hasan Yarar olduğunu kaset kapaklarından öğrendiğim 'garip adam', bu kentte tanıştığın ilk kişiydi. Yaşadığı kente anlam katan insanlardan biriydi. Gelip geçenler, o uzak gölgeler, bunun ayrımında değildi sanki.
Dokuz yıldır Samsun'dayım ve Hasan Yarar'la üç kez konuşabildim. Ancak, onunla her akşam Mecidiye'de ya da Çiftlik'te karşılaştım.
Şehir, onun gibi insanlarla daha bir anlamlıydı. Kaset kapağındaki 'Samsunlu Cümbüş Üstadı Hasan Yarar / Demo / Sebo Müzik Unkapanı' yazısı ve uzak bir boşluğa bakan bakışlarıyla hüzünlü bir fotoğraftan taşan bir öyküydü varlığı.
Ürkek bir umutla keşfedilmeyi bekleyen, kentin ortasında her gece yankılanan, kendi düşlerine tutsak bir sesti. Gündüzleri ortalıkta görünmeyen; acısını, ağrısını, yarasını saklamak için yedeğinde akşamın ormanını gezdiren bir adamlardan biriydi sanki.
Kimse kimseyi acısız, ağrısız sevmezdi. Kimse kimsenin yarasını görmeden dost olamazdı. Algıların coğrafyasına mutsuzluk pahasına katılan şeylerden, çağın kuşattığı değerlerden arınma çabası adına gelip geçenlerin attığı bozuk paralara, yani en çok dilenci muamelesi görmeye, zorlanmış inceliklere kırgındı ya da ben öyle sanıyordum. Kendisi için ayaküstü öyküler kurguluyordum. Ve, o bundan habersizdi.
Mecidiye'de Bir Akşamüstü
Samsun Kent Kültürü dergisinin yayımlandığı günlerdi. Nevzat Onmuş'la Mecidiye'te yürüyoruz. Hasan Yarar'ın ara sokaklardan birinden bize doğru geldiğini Nevzat Onmuş fark etti. Hasan'la ilgili bir şeyler yazmak isteğimi bildiği için 'Merhaba Hasan, Hocayı tanıdın mı?' dedi. Hasan'ın beni tanıması mümkün değildi. 'Hangi Hoca?' dedi. 'Hani seninle ilgili Yolcu'da bir yazı yazmıştı ya...' Hasan beni değil, Yolcu'yu ve yazıyı hatırladı. 'Beni artık bütün Samsun tanıyor değil mi? Ben, önemli bir adam olmasam beni yazmazdı değil mi?' diyerek yanımızda durdu. Ardından 'Kaset alsanıza abi, CD de var.' 'Tamam dedik, seninle ilgili bir belgesel hazırlanacak. Bizimle Cibran'a kadar gel. Hem bir çayımızı içersin, hem de seninle sohbet ederiz.' dedik.
Birkaç yüz metre ilerideki Cibran Sohbet Evi'ne kadar yürüdük. Yol boyunca Hasan'a söyleşimizin içeriğini anlatmaya çalıştım. Bir basın mensubu olmadığımı, sadece Samsun'daki sokak müziğiyle ilgili bir çalışma içinde bulunduğumuzu, kendisiyle de bu çalışmayla ilgili olarak görüşmek, konuşmak istediğimizi anlatmak pek de kolay olmadı.
Nefis bir söyleşi aşağıdaki linkte ...
............................................................
Samsun Kent Kültürü Yazıları'ndan
© Sıddık Akbayır
Комментарии