filmov
tv
Merkez efendi Camii / Zeytinburnu / Metedoran

Показать описание
MERKEZ EFENDİ VE ŞEYH SÜNBÜL EFENDİ
Tahsili sırasında bir ara tasavvuf yoluna girmeye karar veren Merkez Efendi, Hulvî’ye göre Karaman’a, Yûsuf b. Ya‘kūb’a göre Amasya’ya giderek Halvetiyye şeyhlerinden Habib Karamânî’ye mürid olmak istemiş, ancak şeyh mânevî eğitiminin başkası eliyle olacağına işaret edip onun bu isteğini geri çevirmiş ve kendisine “Muslihuddin” lakabını vererek halka vaaz etmesini tavsiye etmiştir.
Dânişmendliği sırasında Ayasofya Camii’nde vaaz ettiği ve Beyzâvî tefsirinden nakillerde bulunduğu, ayrıca tefsir ve hadis dersleri verdiği de kaydedilen Merkez Efendi’nin İstanbul’da tanınmış şeyhlerin sohbetlerine katıldığı, ancak devranla zikir yaptırması ve vahdet-i vücûd görüşünü benimsemesi sebebiyle Koca Mustafa Paşa Dergâhı şeyhi ve Halvetî-Sünbülî kolunun kurucusu Sinâneddin Yûsuf’tan (Sünbül Sinan) uzak durduğu belirtilir.
Merkez Efendi bu dönemde Fâtih’te Mirza Baba, Etyemez ya da Karabıçak Velî adlarıyla anılan tekkenin şeyhi Mirza Baba’ya intisap etti ve onun kızıyla evlendi. Güvendiği şeyhlerden hiçbirinin tam olarak tabir edemediği bir rüyasını bir başka rüyasında Sünbül Efendi’nin zorla odasına girip tabir ettiğini görmesi üzerine Sünbül Efendi’ye karşı olumsuz tutumunun yanlış olduğu kanaatine vardı ve dergâhına giderek şeyhe intisap etti.
Onun Merkez Efendi lakabını bu olaydan sonra Sünbül Efendi’nin kendisine, “Sizler … bu dairemizin merkezi olup …” (Hulvî, vr. 221a) şeklinde devam eden iltifatı sebebiyle aldığı anlaşılmaktadır. Sonraki bazı kaynaklarda bu hususla ilgili daha başka görüşlere de yer verilmiştir.
Evli olduğu için seyrü sülûkünü dergâhta kalmadan evinde tamamlayan Merkez Efendi, Sünbül Efendi’den hilâfet alması üzerine ilk olarak Aksaray’da Kovacı Dede (Sevindik Dede) adıyla anılan Halvetî Tekkesi’nde irşad faaliyetine başladı. Bir müddet burada faaliyet gösterdikten sonra Kanûnî Sultan Süleyman’ın annesi Hafsa Sultan, Manisa’da yaptırdığı külliyedeki hankah için Sünbül Efendi’den bir şeyh isteyince oraya gönderildi.
Kanûnî bu sırada sancak beyi olarak Manisa’da bulunduğuna göre (Yûsuf b. Ya‘kūb, s. 53; Hulvî, vr. 221a) Merkez Efendi Manisa’ya onun tahta geçtiği 926 (1520) yılından önce gitmiş olmalıdır. Ancak Tahsin Yazıcı, Hafsa Sultan Külliyesi’ndeki caminin 929’da (1523) tamamlandığını dikkate alarak Merkez Efendi’nin bu tarihten sonra oraya gitmiş olabileceğini söylemektedir (İA, VII, 768).
MERKEZ EFENDİ HALİFE OLUYOR
Bazı çalışmalarda, Merkez Efendi’nin Manisa’daki külliyenin dârüşşifâsında tabip olarak görev yaptığına ve burada çeşitli baharatlardan hazırladığı macunu (mesir macunu, nevrûziye) her yıl nevruzda şifa için halka dağıttırdığına dair bilgiler yer almaktadır (Bayat, Manisa Mesir Bayramı ve Darüşşifası, s. 26). Merkez Efendi’nin çağdaşı olan müelliflerin bundan söz etmemesi ve dârüşşifânın onun Manisa’dan ayrılmasından çok sonra 946 (1539-40) yılında tamamlandığının bilinmesi bu bilginin doğru olmadığını göstermektedir (Emecen, s. 96).
Sünbül Sinan Efendi’nin Muharrem 936’da (Eylül 1529) vefatı üzerine Merkez Efendi Manisa’dan İstanbul’a geldi. Sünbül Efendi’nin Koca Mustafa Paşa Dergâhı’nda yerine hangi halifesinin geçeceğini söylemediği, kim geçerse ona itaat edilmesini istediği, Merkez Efendi’nin şeyhin vefatından on gün sonra dergâha geldiği, önce kendisiyle kimsenin ilgilenmediği, ancak posta oturmaya en uygun halife olduğu anlaşılınca ona biat edildiği kaydedilmektedir (Yûsuf b. Ya‘kūb, s. 54-55; Hulvî, vr. 222a-b).
MERKEZ EFENDİ VE KANÛNÎ SULTAN SÜLEYMAN
Kanûnî Sultan Süleyman ile Merkez Efendi arasında Manisa’da başlayan yakın ilişki İstanbul’da da sürmüş, padişah 943’te (1537) Korfu seferine çıkarken bir hatt-ı hümâyunla onu ordu şeyhi olarak tayin etmiştir (Yûsuf b. Ya‘kūb, s. 53; Hulvî, vr. 223a). Sultanın kendisinden söz ederken “bizim Merkez” dediği nakledilir. Şah Sultan, mensup olduğu Halvetiyye tarikatının yaygınlaşması için birtakım maddî imkânlar sağlamış, Merkez Efendi’nin Mevlânâkapı dışında yaptırdığı zâviye ve camiye vakıflar tahsis etmiş (bugün Merkez Efendi’nin türbesinin bulunduğu yerde kurulan zâviyenin inşa tarihi 920 [1514] olarak kaydedilmiştir, bk. DBİst.A, V, 396), ayrıca Eyüp’te kendi arsası üzerine bir cami ve zâviye yaptırmıştır.
1533’ten veya 1537’den az sonra inşa edilen bu cami ve zâviyeye tevhidhâne olarak da kullanılmak üzere 963 (1556) yılında bir cami daha ilâve ettirmiştir. Lutfi Paşa 946’da (1539) sadrazam olduktan sonra Davutpaşa’daki sarayı yanında bir cami ve zâviye daha yaptırmıştır.
Tahsili sırasında bir ara tasavvuf yoluna girmeye karar veren Merkez Efendi, Hulvî’ye göre Karaman’a, Yûsuf b. Ya‘kūb’a göre Amasya’ya giderek Halvetiyye şeyhlerinden Habib Karamânî’ye mürid olmak istemiş, ancak şeyh mânevî eğitiminin başkası eliyle olacağına işaret edip onun bu isteğini geri çevirmiş ve kendisine “Muslihuddin” lakabını vererek halka vaaz etmesini tavsiye etmiştir.
Dânişmendliği sırasında Ayasofya Camii’nde vaaz ettiği ve Beyzâvî tefsirinden nakillerde bulunduğu, ayrıca tefsir ve hadis dersleri verdiği de kaydedilen Merkez Efendi’nin İstanbul’da tanınmış şeyhlerin sohbetlerine katıldığı, ancak devranla zikir yaptırması ve vahdet-i vücûd görüşünü benimsemesi sebebiyle Koca Mustafa Paşa Dergâhı şeyhi ve Halvetî-Sünbülî kolunun kurucusu Sinâneddin Yûsuf’tan (Sünbül Sinan) uzak durduğu belirtilir.
Merkez Efendi bu dönemde Fâtih’te Mirza Baba, Etyemez ya da Karabıçak Velî adlarıyla anılan tekkenin şeyhi Mirza Baba’ya intisap etti ve onun kızıyla evlendi. Güvendiği şeyhlerden hiçbirinin tam olarak tabir edemediği bir rüyasını bir başka rüyasında Sünbül Efendi’nin zorla odasına girip tabir ettiğini görmesi üzerine Sünbül Efendi’ye karşı olumsuz tutumunun yanlış olduğu kanaatine vardı ve dergâhına giderek şeyhe intisap etti.
Onun Merkez Efendi lakabını bu olaydan sonra Sünbül Efendi’nin kendisine, “Sizler … bu dairemizin merkezi olup …” (Hulvî, vr. 221a) şeklinde devam eden iltifatı sebebiyle aldığı anlaşılmaktadır. Sonraki bazı kaynaklarda bu hususla ilgili daha başka görüşlere de yer verilmiştir.
Evli olduğu için seyrü sülûkünü dergâhta kalmadan evinde tamamlayan Merkez Efendi, Sünbül Efendi’den hilâfet alması üzerine ilk olarak Aksaray’da Kovacı Dede (Sevindik Dede) adıyla anılan Halvetî Tekkesi’nde irşad faaliyetine başladı. Bir müddet burada faaliyet gösterdikten sonra Kanûnî Sultan Süleyman’ın annesi Hafsa Sultan, Manisa’da yaptırdığı külliyedeki hankah için Sünbül Efendi’den bir şeyh isteyince oraya gönderildi.
Kanûnî bu sırada sancak beyi olarak Manisa’da bulunduğuna göre (Yûsuf b. Ya‘kūb, s. 53; Hulvî, vr. 221a) Merkez Efendi Manisa’ya onun tahta geçtiği 926 (1520) yılından önce gitmiş olmalıdır. Ancak Tahsin Yazıcı, Hafsa Sultan Külliyesi’ndeki caminin 929’da (1523) tamamlandığını dikkate alarak Merkez Efendi’nin bu tarihten sonra oraya gitmiş olabileceğini söylemektedir (İA, VII, 768).
MERKEZ EFENDİ HALİFE OLUYOR
Bazı çalışmalarda, Merkez Efendi’nin Manisa’daki külliyenin dârüşşifâsında tabip olarak görev yaptığına ve burada çeşitli baharatlardan hazırladığı macunu (mesir macunu, nevrûziye) her yıl nevruzda şifa için halka dağıttırdığına dair bilgiler yer almaktadır (Bayat, Manisa Mesir Bayramı ve Darüşşifası, s. 26). Merkez Efendi’nin çağdaşı olan müelliflerin bundan söz etmemesi ve dârüşşifânın onun Manisa’dan ayrılmasından çok sonra 946 (1539-40) yılında tamamlandığının bilinmesi bu bilginin doğru olmadığını göstermektedir (Emecen, s. 96).
Sünbül Sinan Efendi’nin Muharrem 936’da (Eylül 1529) vefatı üzerine Merkez Efendi Manisa’dan İstanbul’a geldi. Sünbül Efendi’nin Koca Mustafa Paşa Dergâhı’nda yerine hangi halifesinin geçeceğini söylemediği, kim geçerse ona itaat edilmesini istediği, Merkez Efendi’nin şeyhin vefatından on gün sonra dergâha geldiği, önce kendisiyle kimsenin ilgilenmediği, ancak posta oturmaya en uygun halife olduğu anlaşılınca ona biat edildiği kaydedilmektedir (Yûsuf b. Ya‘kūb, s. 54-55; Hulvî, vr. 222a-b).
MERKEZ EFENDİ VE KANÛNÎ SULTAN SÜLEYMAN
Kanûnî Sultan Süleyman ile Merkez Efendi arasında Manisa’da başlayan yakın ilişki İstanbul’da da sürmüş, padişah 943’te (1537) Korfu seferine çıkarken bir hatt-ı hümâyunla onu ordu şeyhi olarak tayin etmiştir (Yûsuf b. Ya‘kūb, s. 53; Hulvî, vr. 223a). Sultanın kendisinden söz ederken “bizim Merkez” dediği nakledilir. Şah Sultan, mensup olduğu Halvetiyye tarikatının yaygınlaşması için birtakım maddî imkânlar sağlamış, Merkez Efendi’nin Mevlânâkapı dışında yaptırdığı zâviye ve camiye vakıflar tahsis etmiş (bugün Merkez Efendi’nin türbesinin bulunduğu yerde kurulan zâviyenin inşa tarihi 920 [1514] olarak kaydedilmiştir, bk. DBİst.A, V, 396), ayrıca Eyüp’te kendi arsası üzerine bir cami ve zâviye yaptırmıştır.
1533’ten veya 1537’den az sonra inşa edilen bu cami ve zâviyeye tevhidhâne olarak da kullanılmak üzere 963 (1556) yılında bir cami daha ilâve ettirmiştir. Lutfi Paşa 946’da (1539) sadrazam olduktan sonra Davutpaşa’daki sarayı yanında bir cami ve zâviye daha yaptırmıştır.