Kılıçdaroğlu’na saldırının kodları [Mehmet Efe Çaman - 23 Nisan 2019]

preview_player
Показать описание
YORUM | Prof. Dr. MEHMET EFE ÇAMAN

CHP lideri Sayın Kemal Kılıçdaroğlu’nun uğradığı elim saldırının bir tür istisnai durum olduğunu düşünen, bu doğrultuda kavrayan büyük bir çoğunluk var. Sanki Türkiye’de her şey çok olağanmış da, nasıl olduysa böyle bir olay meydana gelmiş gibi bir algı egemen kamuoyunda. Erdoğan’a muhalif kesimler elbette ki Kılıçdaroğlu’nun başına gelenleri en üst perdeden kınıyor, haklı olarak. Kast ettiğim bu değil. Esas kast ettiğim, bu yaşanan korkunç saldırı ile rejim dinamikleri arasında ısrarla bağ kurmak istememeleri. Bunun üzerinde durmakta yarar var kanımca.

CHP liderine yapılan saldırı ile rejimin genel stratejisi arasında bağ var ve bu bağı görmezden gelmek olanaksız. Her şeyden önce AKP ve MHP, yerel seçim stratejilerini HDP ile PKK’nın özdeş olduğu ve HDP ile yapılacak bir işbirliğinin PKK destekçiliği olacağı algısını oluşturmak üzerine bir seçim stratejisi inşa ettiler. Böylelikle CHP içindeki ulusalcılara oynadılar. Bilindiği üzere CHP’deki ulusalcıların ideolojik ana damarı “sol nasyonalizm” ve bu tür bir milliyetçiliğin MHP’den (ve kısmen İYİ Parti’den) ideolojik olarak ayrıldığı tek nokta, laiklik (sekülerlik anlayışı) bakımından aradaki fark.

MHP (ve İYİ Parti), daha muhafazakâr ve İslami referanslarla bezenmiş bir nasyonalizmi savunuyor. CHP’deki ulusalcı kanatla MHP/İYİ Parti ülkücü kanat, Türkçüdür. Atatürk milliyetçiliği, başlangıçta Türkiye sınırları dâhilinde milli birlik temalı, tepkisel bir milliyetçilikken, MHP Turancılık (geniş milliyetçilik) anlayışını Türkiye’de temsil etmeye başladı. Böylelikle ana akım merkez sol ve merkez sağ partiler (CHP ve DP/Adalet Partisi ekolü) 1980’lere dek daha çok Atatürk milliyetçiliği çerçevesinde milliyetçi bir ideolojiyi partilerine eklemlediler. Merkez sağ, Milliyetçi Cephe hükümetleri ve sonrasında 1982’de Özal’ın ANAP’ı üzerinden Turancı Ülkücü uç milliyetçiliği merkeze çekerek kendi bünyesine alma taktiğini izledi. Hem sağ hem de sol milliyetçilik, 1980’erde özellikle Kürt ayrılıkçılığının karşısında daha savunmacı ve radikal bir hatta yerleşti. Böylece Atatürk milliyetçiliği çerçevesinde yeknesak ve mümkün olduğunca homojen bir toplum oluşturmak, MHP türevi Turancı akımların ideolojik bakımdan Türkiye merkezli bir yeni konsepte kaymalarına neden oldu. Merkez sol milliyetçilik de bu bağlamda ulusalcılaşarak, sağ milliyetçilikle aynı gerekçe ve kaygılar temelinde, anti-Kürt bir hal aldı.

Kılıçdaroğlu CHP içinde daha sol ve mülayim kanada ait bir siyasetçi. Ulusalcılarla denge siyaseti izliyor. Ama ulusalcılar 15 Temmuz sonrası derin yapının TSK’yı ele geçirmesi üzerine, partide çok daha başat konuma geldi. Avrasyacı-Ergenekoncu derin yapı daha önce defalarca ele aldığım üzere, İslamcı AKP’ye kendi Kürt politikalarını dayattı. Bunu yapabilmek için 17 Aralık’ta zayıflayan Erdoğan’a destek verdi. Bu sayede Erdoğan ve onun İslamcı pro-faşist yakın çevresi, Çözüm Süreci’ni sonlandırdı. Bu sürecin fabrikasyon gerekçelerle nasıl sonlandırıldığı ayrı bir yazı konusu! Ama bildiğimiz şu ki, Erdoğan Oslo sürecinin, Öcalan ile müzakerelerin, Dolmabahçe Mutabakatı’nın, Kürdistan Peşmerge güçlerinin Türkiye toprakları üzerinden Suriye Kürdistan’ına geçirilmesinin (kısacası Kürt sorununa derin devletle taban tabana zıt politikalar üretilmesinin) mimarıdır. Bu bakımdan, Avrasyacıların Erdoğan’ı bu mülayim Kürt politikasından döndürmeleri, yakın dönem Türkiye siyasetini anlamamız için bir laboratuvar seviyesinde önemi haizdir. Bu bariz etkiyi görmezden gelerek, bu sert kırılmayı hesaba katmadan 15 Temmuz sonrası rejim analiz edilemez. Bunu yapmayan analizler, meselenin en önemli etki faktörlerinden birini – belki de en önemlisini – hesaba katmadıklarından dolayı, gelecek tanıları ve senaryoları da haliyle tutarsızlıklar ve önemli boşluklar içeriyor.

Рекомендации по теме