90'larda Türkiye: Suikastlar, 28 Şubat darbesi, başörtüsü sorunu

preview_player
Показать описание
Suikastlar, faili meçhul cinayetler, hortumlanan bankalar, darbeler ve Müslümanların baskı altına alınması...
Türkiye’nin en karanlık dönemlerinden biri olan 90’lardan bahsediyoruz.
Bu dönemde FETÖ'nün karanlık yapılanmasını ve dış bağlantısını tespit eden cumhurbaşkanı katledilmiş; Eşref Bitlis Paşa, Çetin Emeç, Uğur Mumcu ve Aselsan mühendisleri diye uzayıp giden cinayetler işlenmişti.
Sivas hâdiseleri, Başbağlar katliamı, 28 Şubat darbesi, Refah Partisi’nin kapatılması, hazine ve bankaların hortumlanması, Başbakan Necmeddin Erbakan hoca ve İstanbul Belediye Başkanı Recep Tayyip Erdoğan’a siyasi yasak getirilmesi hâdisesi diye uzayıp giden sayısız gelişme yaşanmıştı.
O günlerde devlet ve medya Müslüman avına çıkmıştı.
Medya hem fişliyordu hem de tetikçilik yapıyordu.
İlk defa burada açıklıyorum. Bana sorarsanız 28 Şubat'ta Erbakan hükümetini deviren Fetullah Gülen ve adamlarıdır.
28 Şubatçıların ortağı FETÖ’cü polisler, kendilerinden olmayan kesimlere operasyon üzerine operasyon çekiyordu.
PKK’nın şehid ettiği asker, polis ve sivil sayılamayacak kadar çoğalmıştı.
NATO gladyosuna mensup sabetaycı askerler; hakimleri, savcıları, gazetecileri, işadamları ve sivil oluşumları Genelkurmay’da toplayıp emir üstüne emirler yağdırıyordu.
Devlet bankaları ve Kamu İktisadi Teşebbüsleri, başta medya patronları olmak üzere, askerlerin münasip gördüğü hortumcu işadamlarına peşkeş çekiliyordu.
Cumhurbaşkanından genelkurmay başkanına, başbakandan bakanlara, kuvvet komutanlarından sivil bürokratlara, hâkimlerden gazetecilere dek pek çok makam; mason, sabetaycı ve pakradunilerce işgal edilmişti.
Tanklar sadece Sincan’da yürümüyor, silah sesleri gazete manşetlerinden duyuluyordu.
İş dünyası ‘yeşil sermaye’ adıyla fişlenerek iflaslara sürükleniyor, muhalif gazeteci ve işadamları haftalarca DGM’de sorgulanıyordu.
İmam Hatipleri kapatmak için meslek liseleri bile feda edilmişti.
Milletin her yaptığı suç sayılıyordu.
Milletin seçtikleri görevden alınıyor, tutuklanıyor ve ‘muhtar bile olamayacak’ manşetleriyle aşağılanmak isteniyordu.
Hâsılı ülke kapkaranlıktı. Tek dertleri ‘irtica’ ve ‘mürteci’ adını taktıkları Müslümanlardı.
Müslümanların iktidarda kalıcı olmaları en büyük korkularıydı.
Eğer Müslümanlar iktidarda kalıcı olursa Türkiye’nin gelişmesi, borçlar ve sömürücü asalaklardan kurtulması ihtimali vardı ve bu da onları korkutmaya yetiyordu.
Neredeyse bir asırdır hükmettikleri, zulmettikleri, hortumladıkları devletin ellerinden kayıp gitme ihtimali kâbusları olmuştu ve her sabah yeni bir kâbusla uyanıyorlardı.
Maskeleri Atatürkçülüktü. Her ne melânet yapıyorlarsa bu maskeyle yapıyorlardı.
Türk değillerdi, Müslüman hiç değildiler. Aksine İslam’a açıkça hakaret ediyorlardı.
Bırakınız ülkenin bir köşesinden diğer köşesine gitmeyi, bir şehirden diğerine bile gidilemiyordu.
Sakal, başörtüsü, takke, tesbih bile suçlanmanız için yeterli gerekçeydi.
Zulüm ayyuka çıkmıştı. İkna odaları kurulmuştu. Sokaklar gösteri alanlarına dönüşmüş, dayak ve işkence günün sıradanlıklarındandı.
Zulümlerinin bin yıl süreceğini haykırıyor ve yağlı kazıklardan söz ediyorlardı.
Cinayet işliyorlar ve işledikleri cinayetlerin neredeyse tümünü Müslümanlara fatura ediyorlardı.
28 Şubatçıların görünmeyen eli FETÖ, devletin her yerine nüfuz ediyordu.
Gülen’e ait birkaç kaset yayınlanarak gerçekte Gülen korunuyordu.
FETÖ’cülerse diğer Müslüman grupları fişliyor, baskı uyguluyor, tutukluyor ve hatta infaz ediyordu.
Tabiri caizse her yer muz kabuklarıyla döşenmiş, taşlar bağlı, köpekler tasmasız ve serbestti.
Isırmanın suç sayılmadığı zamanlardı.
Para pula çevrilmişti. Ülke, IMF ve Dünya Bankasına ipotek edilmişti.
Ne gözleri ne de mideleri doyuyordu.
Her yeri karanlıklar basmıştı ama bu koyu karanlık aydınlığın habercisiydi.
Aydınlığa erişmek kolay olmadı ancak bu kez de Müslümanları zenginleşme afeti bekliyordu.

Nur suresinin ayeti! Nur suresinin ayeti! Örtünün diyor Allah, Allah örtünün diyor! Bunlar açılın diyor tamam mı, tamam mı? Yetişin Müslümanlar! Allah kahretsin.

70 ve 80’lerin imtihanından fazla hasar almadan çıkan mütedeyyin kesim, 90’ların karanlığında önemli ölçüde sinmişti.
Ardından ağır ağır gelen varlık, görülmemiş bir sarhoşluğa ve o sarhoşluğun verdiği değişime, düşmanına benzeme harabiyetine sebep oldu.
Mahalleler, evler, hanımlar başta olmak üzere değişmeyen hiçbir şey kalmadı.
Mücadele edilen örtü bir aksesuara dönüştü. Dava sadece adliyelerde görülen bir mefhuma evrildi.
Dün unutuldu, bugün heba edildi, gelecek diye bir dert kalmadı.
Biz, biz olmaktan çıkıp mücadele ettiklerimizle aynılaştık.
Biz 90’ların karanlık Türkiye’sinden bazı kesitleri size sunalım.
Siz ise manevî zaviyeden 90’lar mı karanlıktı, yeni ahvalimiz mi kararını verin.
90’ları sayfalara sığdırmak asla mümkün değil.
Biz Gerçek Hayat olarak özet bir fotoğraf sunmaya çalıştık, takdir sizin.
Türkiye'nin karanlık yılları Gerçek Hayat'ın 90'lar özel sayısında.
Рекомендации по теме
Комментарии
Автор

bu adamlar gerçekten bir çıkar gözetmeksizin gerçekleri açıklıyor.👍👍👍

ATTLAS-EF
Автор

Çok güzel bir özet olmuş. Allah milletimize feraset versin de tarih kötü açıdan tekerrür etmesin inşallah 🤲

halil.yuksel
Автор

İlk fırsatta daha şiddetle gelecekler zalimler .dün feto yarın başka bir isim....

cengizkul
Автор

Kafirler istemese de Yüce Allah nurunu tamamlayacaktır ! Asıl olan bu kutlu dava da ne kadar büyük hizmetler yapabildiğindir !

kemaleddinyldz