filmov
tv
Steve Jobs'ın Çikolata Fabrikası
Показать описание
Steve Jobs’ın Çikolata Fabrikası
Steve Jobs’ın Tasarım Takıntısı ve Charlie’nin Çikolata Fabrikası filminin baş karakteri aynı zamanda çikolata fabrikasının sahibi Willy Wonka Arasındaki İlişki; İşini İyi Yapmak
“ ...Steve Jobs bir ürünün görünmeyen kısımlarının da görünen kısımları kadar güzel üretilmesi gerektiği takıntısına sahip olmuştu hep; babası da yaptığı sandıkların duvara bakacak arka taraflarında kaliteli ahşap kullanırdı. Jobs NeXT’te dizginsiz kalınca bu yönünü de abarttı. Makinaların içindeki vidaların pahalı olmasına özen gösterdi. Hatta bilgisayar kasasının içinin bile mat siyaha boyanmasında diretti, oysa orayı sadece tamirciler görecekti… “
Dinlediğiniz cümleler Walter Isaacson’un “Steve Jobs” adlı biyografisinden bir alıntı. Aynı kitapta Isaacson şöyle devam ediyor;
“ … tıpkı Macintosh için yaptığı gibi, kendi tam otomatik ve fütüristik fabrikasını inşa etmekte kararlıydı. Renk tasarımını gözden geçirdikçe makinelerle robotlar boyanıyordu. Duvarlar müze beyazıydı, tıpkı Macintosh fabrikasının duvarları gibi; 20.000 Dolarlık siyah deri koltuklar ve tıpkı şirket merkezindeki gibi özel imalat bir merdiven vardı. Jobs 50 metrelik montaj hattındaki makinelerin tamamlanan devre kartlarını sağdan sola doğru almalarında diretti, bu süreç izleme galerisinden bakan ziyaretçilere daha güzel görünsün diye. Bir uçtan verilen boş devre kartları yirmi dakika sonra, insan eli değmeden diğer uçtan tamamlanmış kartlar olarak çıkıyorlardı. Bu süreç “Kanban” adıyla bilinen Japon ilkesine göre tasarlanmıştı; Kanban’da her makine işini ancak bir sonraki makine yeni bir parçayı almaya hazır olunca yapar… “
Steve Jobs’ın bu herkese İllallah dedirten tasarım takıntısı bugün adına Apple dediğimiz ekosistemin dünyada ürün kalitesi ve tasarım anlamında 1 numaraya yerleşmesine sebep oldu.
Steve Jobs gibi insanların kaliteli ürün ya da kaliteli hizmeti sunmaya çalışmasının arkasında maddi bir beklenti yok aslında. Onlar daha çok yaptıkları hizmetin ya da ürettikleri ürünün insanlar üzerindeki büyüsüne odaklanırlar.
Üretimde, imalatta ya da hizmet sektöründe işini iyi yapmak önemli ancak işini iyi yapmaktan daha önemli bir şey daha var; İşini iyi yapmayı bir felsefe haline getirmek. Tıpkı Kanban gibi. Bu bi’ nev’i bir sanatçılık.
Jobs’da bilgisayar kasalarında ya da monitörlerde sadece tamircilerin ya da Apple mühendislerinin göreceği en kuytu noktaların dahi kaliteli malzemeler ve ince bir mühendislikle işlenmesine özen gösteriyordu.
Bence Apple’ı Apple yapan da işte bu titizlikti.
Bu bir hastalık değil. Bu bir felsefe. Bu bir sanat. Sanat ve felsefenin kişisel hazla birleşip ticari zekanın yolundan gitmesini sağlayan şey bu. Bu bir savurmacılık değil bu kişinin içinin rahat etmesini sağlayan önemli sonuçları olan bir rahatlama stratejisi.
Bu aslında tamamen estetik kaygı ile işini iyi yapmanın ve aynı zamanda kendisini müşterinin yerine koymanın yani ticari empati yapmanın en iyi örneği.
Başlı başına Steve Jobs örneğini bile incelediğimizde Türkiye’den neden bu kadar başarılı ve bu kadar değer üreten markaların çıkmadığını da anlayabiliriz.
Neden?
Neden Türkiye’den salt marka algısı ile başarıya ulaşmış belki de 3’ten fazla marka yok?
Gelin şimdi de buna biraz bakalım.
Estetik Kaygı!
İşte bu!
Ne satıyor olursanız olun, ne üretiyor olursanız olun ya da hangi hizmeti veriyorsanız verin ilk başta sahip olmanız gereken en önemli özellik; Estetik Kaygı.
Estetik kaygı’nın yalnızca sanatçıların taşıması gereken bir özellik olduğu sanılır ancak bence ülkesini ve hatta dünyayı seven herkes estetik kaygıyı damarlarında taşımalı ve en yüksek düzeyde hissetmeli.
Anadolu’nun dünyadan geride kaldığı önemli bir başlık bence Estetik Kaygı.
Steve Jobs’ın Tasarım Takıntısı ve Charlie’nin Çikolata Fabrikası filminin baş karakteri aynı zamanda çikolata fabrikasının sahibi Willy Wonka Arasındaki İlişki; İşini İyi Yapmak
“ ...Steve Jobs bir ürünün görünmeyen kısımlarının da görünen kısımları kadar güzel üretilmesi gerektiği takıntısına sahip olmuştu hep; babası da yaptığı sandıkların duvara bakacak arka taraflarında kaliteli ahşap kullanırdı. Jobs NeXT’te dizginsiz kalınca bu yönünü de abarttı. Makinaların içindeki vidaların pahalı olmasına özen gösterdi. Hatta bilgisayar kasasının içinin bile mat siyaha boyanmasında diretti, oysa orayı sadece tamirciler görecekti… “
Dinlediğiniz cümleler Walter Isaacson’un “Steve Jobs” adlı biyografisinden bir alıntı. Aynı kitapta Isaacson şöyle devam ediyor;
“ … tıpkı Macintosh için yaptığı gibi, kendi tam otomatik ve fütüristik fabrikasını inşa etmekte kararlıydı. Renk tasarımını gözden geçirdikçe makinelerle robotlar boyanıyordu. Duvarlar müze beyazıydı, tıpkı Macintosh fabrikasının duvarları gibi; 20.000 Dolarlık siyah deri koltuklar ve tıpkı şirket merkezindeki gibi özel imalat bir merdiven vardı. Jobs 50 metrelik montaj hattındaki makinelerin tamamlanan devre kartlarını sağdan sola doğru almalarında diretti, bu süreç izleme galerisinden bakan ziyaretçilere daha güzel görünsün diye. Bir uçtan verilen boş devre kartları yirmi dakika sonra, insan eli değmeden diğer uçtan tamamlanmış kartlar olarak çıkıyorlardı. Bu süreç “Kanban” adıyla bilinen Japon ilkesine göre tasarlanmıştı; Kanban’da her makine işini ancak bir sonraki makine yeni bir parçayı almaya hazır olunca yapar… “
Steve Jobs’ın bu herkese İllallah dedirten tasarım takıntısı bugün adına Apple dediğimiz ekosistemin dünyada ürün kalitesi ve tasarım anlamında 1 numaraya yerleşmesine sebep oldu.
Steve Jobs gibi insanların kaliteli ürün ya da kaliteli hizmeti sunmaya çalışmasının arkasında maddi bir beklenti yok aslında. Onlar daha çok yaptıkları hizmetin ya da ürettikleri ürünün insanlar üzerindeki büyüsüne odaklanırlar.
Üretimde, imalatta ya da hizmet sektöründe işini iyi yapmak önemli ancak işini iyi yapmaktan daha önemli bir şey daha var; İşini iyi yapmayı bir felsefe haline getirmek. Tıpkı Kanban gibi. Bu bi’ nev’i bir sanatçılık.
Jobs’da bilgisayar kasalarında ya da monitörlerde sadece tamircilerin ya da Apple mühendislerinin göreceği en kuytu noktaların dahi kaliteli malzemeler ve ince bir mühendislikle işlenmesine özen gösteriyordu.
Bence Apple’ı Apple yapan da işte bu titizlikti.
Bu bir hastalık değil. Bu bir felsefe. Bu bir sanat. Sanat ve felsefenin kişisel hazla birleşip ticari zekanın yolundan gitmesini sağlayan şey bu. Bu bir savurmacılık değil bu kişinin içinin rahat etmesini sağlayan önemli sonuçları olan bir rahatlama stratejisi.
Bu aslında tamamen estetik kaygı ile işini iyi yapmanın ve aynı zamanda kendisini müşterinin yerine koymanın yani ticari empati yapmanın en iyi örneği.
Başlı başına Steve Jobs örneğini bile incelediğimizde Türkiye’den neden bu kadar başarılı ve bu kadar değer üreten markaların çıkmadığını da anlayabiliriz.
Neden?
Neden Türkiye’den salt marka algısı ile başarıya ulaşmış belki de 3’ten fazla marka yok?
Gelin şimdi de buna biraz bakalım.
Estetik Kaygı!
İşte bu!
Ne satıyor olursanız olun, ne üretiyor olursanız olun ya da hangi hizmeti veriyorsanız verin ilk başta sahip olmanız gereken en önemli özellik; Estetik Kaygı.
Estetik kaygı’nın yalnızca sanatçıların taşıması gereken bir özellik olduğu sanılır ancak bence ülkesini ve hatta dünyayı seven herkes estetik kaygıyı damarlarında taşımalı ve en yüksek düzeyde hissetmeli.
Anadolu’nun dünyadan geride kaldığı önemli bir başlık bence Estetik Kaygı.
Комментарии